Yenilenmenin ilk adımı…
Son zamanlarda bir laftır gidiyor:
Zihniyet değişimi…
Veya Türkçesiyle;
"kafaları değiştirme" süreci…
Dünyada her an bir şeyler oluyor…
Her an bir şeyler değişiyor…
Çevremizde, içinde bulunduğumuz ortamda.
Tüm olayları ve ayrıntıları tek tek algılamak mümkün değil.
Tabii anlamak da…
Açıkçası, beynimizin kapasitesini aşıyor.
Onun için olayları süzgeçten geçiriyoruz.
Ancak bizim için önemli olabilecek olayları dikkate alıyoruz.
Ve tabii yorumluyoruz.
Bilişsel filtrelerimizle…
İşte zihniyeti de bu filtreler oluşturuyor.
Birey, kurum ya da toplum fark etmiyor.
Görüş ve inançların etkisiyle ortaya çıkıyor.
Adına ister "zihniyet" deyin, ister Fransızca'dan gelme "mantalite" kelimesini kullanın, isterseniz de İngilizce konuşan ülkelerde son zamanlarda yaygınlaşan "mindset" (zihin seti) terimini kullanın, düşünme yolu ve yöntemlerimiz çoğu zaman birer kalıptır.
Mevcut zihniyetimiz geçmişimizin ve tekrarlarımızın ürünüdür.
Geçmiş dönemlerin deneyimleri, düşünceleri, yargıları ve alışkanlıkları zamanla hayatımızın bir parçası haline gelir.
Hatta kişiliğimizin…
Zihniyet, bu niteliği ile bir teknik elemanın "alet kutusu" gibidir.
Bu alet kutusunu kullanarak, kişisel ve sosyal hayatımızda karşımıza çıkan sorunları makul bir şekilde çözümleyebiliriz.
Bir sıkıntımız olmaz.
Yeter ki, karşılaştığımız olay ya da olgular zihnimizdeki çözüm setine uygun olsun.
Geçmişte denediğimiz ve bulduğumuz çözümleri hatırlar ve uygularız.
Ta ki,
üretim güçlerinde temel değişim yaşanana kadar…
İşte mevcut zihniyet o zaman sorunların üstesinden gelemez.
Bu durumda ne yapmalı?
Aslında yanıt belli!
Dünyayı değiştiremeyeceğimize göre zihniyetimizi değiştirmemiz gerekir.
Bugün olduğu gibi…
Zihniyette köklü bir değişim gerekiyor
Gerekiyor ki, yapılan hamleler yerine varsın.
Atılan adımlar kalıcı sonuç versin.
Yoksa, bölük pörçük yenilenme çabaları bir yere götürmez bizi.
Hatta, sistemi eskisinden daha kötü duruma da düşürebilir.
Vergi yasalarında olduğu gibi…
Onlarca kez değiştirdiğimiz halde kalıcı vergi artışı sağlayamadık.
Çünkü vergi toplama zihniyeti değişmedi.
Değişmediği için de bütçe açıkları bir türlü kapanmadı.
Fransızların dediği gibi;
"Bir şey ne kadar sık değişirse, o kadar aynı kalır…"
Ezber bozmak kolay iş değil…
Bilmiyorum farkında mısınız?
Elinizin altında müthiş bir kaynak var:
DÜNYA'nın Tanıklığında Türkiye Ekonomisi
1980-2010 Dönüşümün 30 Yılı
Sadece bir tarih tanıklığı değil…
İçinde doğrudan işinize yarayabilecek çok ama çok bilgi var.
Deyim yerindeyse tonlarca…
Faruk Türkoğlu, Neşe Sönmez ve Talip Aktaş'ın liderliğinde yayına hazırlanan bu kaynak kitap, sadece bilgi vermekle kalmıyor…
Adeta mentorluk yapıyor…
Hepimize…
Biraz önce paylaştığım satırların yanı sıra, aşağıda yer vereceğim bölüm de bu kitaptan…
Kitabın 228'inci sayfasından aktarıyorum:
Zihnimizde çocukluğumuzdan beri yerleşmiş görüş ve düşüncelerin değişmesi kolay bir iş değildir. Yıllar boyu uygulanıp iyi sonuçlar veren düşüncelerin son kullanım tarihlerinin dolduğunu kabullenmek istemeyiz. Mevcut zihniyeti terk edip, onun yerine yenisini koymak geçmişimize ihanet gibi gelir. Zihniyet değişimi devrimi ancak aşağıdaki nitelikleri ve aşamaları içeren uzun ve sancılı bir beyinsel dönüşüm sonunda gerçekleşebilir:
-"Doğru" bildiklerimizin bir bölümünün doğru olmayabileceğini daha işin başında kabul edecek bir cesaret, beyin haritamızı yenilemenin ilk adımıdır.
-Neyin, nasıl değiştiğini izlediğimizde ve tablonun bütününü beynimizde canlandırdığımızda, zihniyet değişimi daha sağlıklı olur. Dünyayı ve ekonomiyi kendi istediğimiz gibi görmek yerine, çevremize nesnel ve gerçekçi bir gözle baktığımızda, zihnimizdeki devrim süreci başlar.
-Mevcut düşüncelerimizin içimizi ısıtan rahatlığına kapıldığımızda zihniyet değişimi bir hayal olarak kalır.
-Beynimizdeki fikir ve görüşleri silkelemeye ve insafsızca sorgulamaya hazır olduğumuzda yolun yarısını almış oluruz.
-Zihnimizi her türlü düşünce yöntemine ve çözüm önerisine açık tuttuğumuzda, doğru yolu bulmak kolaylaşır. Dar görüşlülük ise alternatifsizliğe ve çözümsüzlüğe yol açar.
-Sorunun esas kaynağı, geçmiş dönemlerdeki düşünce tarzımız ve yaptıklarımız kısacası eski zihniyet olduğunda, farklı şekilde düşünmek gerekir.
-Zaman içinde değişen koşullara göre en kısa zamanda rota değiştirme yeteneği, zihniyet değişimine anlam kazandırır.
-Zihniyetin temel unsurlarının gerçeklikle çakışması, bizi hayalcilikten, paranoyalardan ve komplo teorilerinden kurtarır. Gerçekçi bakış açısı, zihniyeti daha üretken yapar ve insanların hayatını güzelleştirecek önlemler almaya yönlendirir.
Zihin yukarıdaki aşamalardan geçtikten sonra, bunları içine sindirmek ve içselleştirmek için belirli bir zamana ihtiyaç duyar. Kozaya tombul bir tırtıl gibi giren ham düşünceler ve bakış açıları, kozadan toplumlara dinamizm kazandıracak bir şekilde ve bir kelebek güzelliğinde çıkar.
Ferruh Doğan’ı saygıyla anıyoruz
Ünlü karikatüristimiz Ferruh Doğan'ı (Akdilek) 10 yıl önce bu ay kaybettik. (9 Haziran 2000) Kurucumuz Nezih Demirkent, 13 Haziran 2000 tarihli Salı Yazısı'nda -ki bu da rahmetli Demirkent'in son yazılarından biridir- bakın Ferruh Doğan için neler yazmış:
Karikatürü "ciddi bir iş" diye seçmiş ve düşüncelerini sadece çizgiyle aktarmayı başarmış nadir insanlardan biriydi. Beyefendi bir insandı. DÜNYA, Nehar Tüblek'ten sonra Ferruh Doğan'ı da kaybetti. Espri dolu çizgilerinin ötesinde sinema dünyasına da hizmet veriyordu. FİDA adı altındaki kuruluşu sinemalara film dağıtıyordu. Ama hiçbir zaman işadamı olamadı, bu işi de medyanın bir yönü gibi gördü. Çok kişi böyle bir işi olduğunu bilmez.
Ferruh Doğan'ın ölümünden sonra doğan boşluğun dolması ihtimali olamaz. Kimse kendini avutmasın. Çünkü o her yönüyle nadir yetişenlerden biriydi.
Medya kederde birlik olurken, sevinçte mutluluğu paylaşmakta zorlanıyor. En azından bir başarıya ortak olmanın koşulları çok farklı olabiliyor. Ayrıkotu gibi aramıza katılanlar tüm güzellikleri yok edebilirler. Gerçek gazeteciler birer ikişer aramızdan ayrılırken, geride enkaz kalmasından endişe edenler sayıca artıyor. Buna rağmen hala umut dolu günler olduğunu sanıyorum. Çünkü, bu dünyada her şey para ile ölçülmüyor. Bunu Ferruh Doğan'ın ardından bir defa daha gördüm. Gazeteciler yaşıyor, mesleği yozlaştıranlar daha çabuk unutulup gidiyorlar. Çünkü arkalarında bırakacakları hiçbir şey yok.
Ferruh Doğan 1932 İstanbul doğumlu. Mesleğe çok genç yaşlarda, 1945 yılında başladı. Şaka, Doğan Kardeş, Çocuk Haftası, Akbaba, Tef, 41 Buçuk, Dolmuş, Hafta dergilerinde çalıştı. Çizimleri Cumhuriyet, Milliyet, Ulus, Vatan, Akşam, Dünya ve Politika gazetelerinde yayımlandı. Meslek yaşamına ve hayata DÜNYA Gazetesi'nde veda etti. Saygıyla anıyoruz.
Ferruh Doğan'ın eserlerini topladığı 5 kitabı yayınlandı. Burada yer alan çizgilerinden çoğu Cem Yayınevi'nden çıkan "Bir çizgide" kitabından. Bu kitabın başında altında FE. imzası olan şu satırlar yer alıyor:
Nerede bir yanlışlık, nerede bir kötülük, nerede bir çirkinlik, nerede bir haksızlık varsa orada bir karikatür vardır.
Karikatür bir savunmadır; yanlışa karşı doğruyu, çirkine karşı güzeli, kötüye karşı iyiyi, haksıza karşı haklıyı, savaşa karşı barışı savunur.
1956'da yayınlanan ve kimi meslektaşlarınca başyapıtı sayılan "Asrileşen Köy" albümünden bir karikatürü.