Yeni yönetim sisteminde rotasyon şart!
Ahmet Arslan
Rotasyon, genellikle yöneticilik görevinde bulunan kişilerin görev süresinin sınırlandırılması anlamına gelmektedir. Bürokratik oligarşiye son vermeyi ve etkin ve verimli bir kamu yönetim biçimini oluşturmayı amaçlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte rotasyon uygulamasını bunu gerektiren nedenlerle birlikte irdelemekte fayda bulunmaktadır.
İlk olarak belirtmek gerekir ki, Türk kamu idaresinde 5-6 hükümet döneminde yani neredeyse çeyrek asır boyunca mevcut konumunu muhafaza edebilen bürokratların bulunması rotasyon prensibinin ne kadar gerekli olduğunun en bariz örneklerinden biridir.
1. Rotasyon etkili bir iç kontrol sisteminin önemli prensiplerinden biridir
İç kontrol kurumlarda kaynakların verimli ve etkili bir şekilde kullanılması ve suiistimal ve yanlışlıkların önünde geçilmesini amaçlayan yapı ve süreçler bütünüdür. İç kontrol sisteminin önemli prensiplerinden birisi ise rotasyon prensibidir. Söz konusu prensibe göre, rotasyonun yokluğunda özellikle üst yönetim yanlışlık ve usulsüzlüklerin ortaya çıkmasına engel oluşturabilmekte, rotasyonun varlığı halinde ise mevcut yöneticinin yerine gelen yeni yöneticinin eski yönetimin yanlışlık ve usulsüzlüklerini tespit edebilebilmektedir. Türk kamu yönetiminde rotasyon prensibi en somut anlamda Maliye Bakanlığı’nın taşra teşkilatı olan malmüdürlüğü ve saymanlık müdürlüğü görevlerine atananlara uygulanmaktadır. Bununla birlikte, söz konusu uygulama bu bakanlık veya diğer bakanlıkların üst düzey yönetici kadrolarında bulunmamaktadır.
2. Rotasyonun yokluğu feodal bürokratik oligarşinin en bariz nedenlerinden biridir
Emeklilik, maaş zammı ve sosyal yardımlar gibi hakların ve daha alt derecelere atanamamanın garanti olduğu bir kamu yönetiminde idareciler kurumu geliştirmek ve kamu hizmetlerinde verimlilik sağlamaya çalışmak yerine her ne pahasına olursa olsun mevcut konumlarını muhafaza etme ve birbirlerini kollama uğraşında bulunmaktadır. Hatta bu amaçla kendileriyle aynı meslek unvanına, aynı memlekete veya aynı akademik geçmişe sahip kişilerin bürokratik makamlara gelmesi için lobi/kulis faaliyetinde bulunabilmekte, onlara referans olabilmekte ve yanlışlıklar yaptıklarında onları koruyup kollayabilmektedir.
Oligarşik yapının dışında tuttukları kişilerin önünü tıkamak için ise her türlü fişleme yoluna gitmekten geri durmamaktadır. Bütün bunlar çeşitli nedenlerden dolayı teşkilata tam olarak hakim olamayan bakanların da hareket kabiliyetini sınırlandırmaktadır. Öte yandan, uzun süre bürokratik görevlerde bulunan kişiler siyasiler ve diğer kamu idarelerinin nezdinde “kredi” kazanma yoluna gidebilmektedir. Örneğin, yasal olan ve kolaylıkla karşılanabilecek bir talebi sürüncemede bırakıp talep sahiplerinin taleplerinin siyasiler ve daha üst düzey idareciler üzerinden kendilerine gelmesini sağlamakta ve böylece kendilerinin gelecekteki taleplerinin karşılanabilmesi için bu kişiler nezdinde “kredi” oluşturabilmektedir.
3. Rotasyonun yokluğu statükocu bir yönetim anlayışını ortaya çıkarmaktadır
Kamu hizmetlerinde süratin ve verimliliğin sağlanmasına yönelik olarak yapılacak düzenlemelerin veya uygulamaların kendi pozisyonlarını tehlikeye atacağını gören bürokratlar “küçük olsun benim olsun” anlayışıyla değişime izin vermeyebilmektedir. Örneğin iş süreçlerinin basitleştirilmesi ve hızlandırılması bürokratların bazı işlemlerde imza yetkilerinin kaldırılması anlamına gelebilmektedir. İmza yetkisinin kendi istikballeri için büyük bir güç olduğunu bilen bürokratlar böyle bir duruma yol açan düzenlemelere engel olma yoluna gitmektedir. Oysa, rotasyonun olduğu bir yönetim yapısında görevinin belli bir süre sonunda sona ereceğini bilen yöneticinin değişime direnme gibi uğraşı olmayacaktır.
4. Statükocu yönetim anlayışının başında üniversiteler gelmektedir
Daha alt derecelere atanamamanın garanti olduğu en bariz kamu kurumlarının başında üniversiteler gelmektedir. Bu kurumlarda daire başkanlığına atananlar rektörlerin değişmesine karşın aynı görevlerde kalabilmekte ve kötü performans göstermeleri halinde bile yasaların sağladığı zırh sayesinde sadece bir daire başkanlığından başka bir daire başkanlığına atanabilmektedir. Böylece bu kurumlarda daire başkanlığına atanan bir kişi emekli oluncaya kadar aynı görevde kalabilmektedir. Bu durumun iktisadi ve sosyal hayatta fırsat eşitliğini sağlamanın yollarından biri olarak eğitimin en önemli aşamasının icra edildiği üniversitelerde de olması ise ironiktir.
5. Rotasyonun yokluğu diğer kamu görevlilerinin önünü ve kariyer imkanlarını tıkamaktadır
Rotasyonun olmadığı bir kurumda uzun yıllar belli bir idari görevde bulunan kamu görevlileri o göreve aday olabilecek kişilerin kendilerini yetiştirmelerine engel olma, onlara kendilerini gösterecek fırsatları vermeme ve onları pasifl eştirme yoluna gitmektedir. Bu idareciler bu yolla kendilerinin kurumda vazgeçilmez olduklarını ve kendilerinin yokluğunda kurumda işlerin yürümeyeceği şeklinde bir düşüncenin hakim olmasını sağlamaktadır. Kamu görevlilerin kendilerini göstermesine ve yetiştirmesine fırsat verilmemesi insan kaynağının heba edilmesine yol açmakta ve idarenin sürekliliğine zarar vermektedir.
6. Yönetimde uzun süre bulunmak yöneticilerde kazanılmış hak algısı yaratmaktadır
Kamu yönetiminde bir görevde uzun süre bulunmak o kamu görevlisinde kazanılmış hak algısı oluşturmakta ve kötü performans gösterdiğinde dahi kendisinin görevden alınamayacağı hissini yaratmaktadır. Böyle bir algı ve hisle, kendisini görevden almalara karşı her türlü itirazlara başvurma yoluna gitmektedir. Bu durum idari aksaklıklara ve karmaşaya sebebiyet vermektedir.
7. Yapılan son yasal düzenlemeler önemli olmakla birlikte henüz yeterli değildir
703 sayılı KHK ve akabinde yayımlanan 3 Nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde vali, genel müdür, kurum başkanı, kurul üyesi/başkanı veya bakan yardımcısı gibi I sayılı Cetvel’de yer alan en üst düzey kamu görevlerinin bu görevlere bulunabilecekleri sürelere sınırlama getirilmiş olmakla birlikte daire başkanlığı ve genel müdür yardımcılığı gibi II sayılı Cetvel’de yer alan görevlere ilişkin herhangi bir süre sınırlaması getirmemiştir. Oysa kamu yönetiminde bürokratik oligarşi sadece I sayılı Cetvel’de yer alan en üst düzey kamu görevlerinde değil özellikle daire başkanlığı ve genel müdür yardımcılığı gibi II sayılı Cetvel’de yer alan görevlerde bulunmaktadır.
Sonuç
Kamu idarelerinde bürokratik oligarşi ve feodal yapının ortadan kaldırılması, suiistimal ve yanlışlıkların önüne geçilmesi ve kamu hizmetlerinde verimlilik ve etkinliğin sağlanması için;
1- İlave yasal düzenlemeler yapılarak sınavla atamanın yapılmadığı daire başkanlığı ve üstü tüm kadrolara atananlara 6 yıl gibi görev süresi sınırlamasının getirilmesi,
2- Meslek, memleket, cinsiyet ve akademik geçmiş gibi unsurlar bakımından çeşitlendirme (diversity) yapılarak bu görevlere hep aynı geçmişe sahip tek tip kişilerin atanmasının önüne geçilmesi,
3- Kamu idarelerinin il ve ilçe müdürlüklerinde müdür ve müdür yardımcılarının yerel etkilerin altında kalmaması açısından 4-5 yıllık süreler sonunda görev yerlerinin değiştirilmesi,
4- Kurumsal veya bireysel anlamda kötü performans gösteren tüm idarecilerin görev sürelerinin bitiminden önce de görevden alınabilmesi,
5- Kamu idarelerinde topyekün bir inceleme yapılarak halihazırda uzun süre bürokratik makamlarda bulunan kişilerin performanslarının değerlendirerek bunlar hakkında da rotasyon prensibinin uygulanması, yönünde yasal ve idari düzenlemeler yapılması ve bu uygulamaların kontrol ve denetime tabi tutulması gerektiği düşünülmektedir.