Yeni yönetim hazırlıksız olunca
Son sıralarda dünya ekonomisinde öngörüler hızla farklılaşıyor. En ilginç olan da ABD ekonomisi için çizilen öngörü haritasındaki değişim. Donald Trump’ın seçimde sağladığı desteğin ardından ekonomide yaygın bir iyimser iklim oluştu. Ekonomiye ilişkin beklentiler adeta zıpladı. Dolar değer kazandı. ABD’nin hızla büyüyüp, dünya ekonomisini sürükleyeceği düşüncesi oluştu. Bu ortam çok uzun sürmedi. Son birkaç aydır tablo radikal biçimde değişti. Beklentiler gerileyerek seçim öncesindeki seviyenin de altına indi. İktisadi göstergeler bozuldu. ABD ekonomisi henüz gerilemediyse de durakladı. Dolar hızla değer kaybetti. Beklenti bozulması daha da güçlendi.
Tablonun değişmesiyle birlikte nedenleri üzerinde de bir tartışma başladı. Bu tür değişmelerde genellikle iki farklı etken üzerinde durulur. Küresel iklimden yansıyan bir bozulmanın ulusal ekonominin bozulmasına yol açması bunlardan birisidir. Ülke içinde gelişen olumsuz koşulların benzer bir bozulma yaratması da ikinci etkendir. Ulusal ekonomilerin küresel koşulların bozulmasından kaynaklanan olumsuz yönde etkilenmeleri yabancı olduğumuz bir durum değil. Bu tür etkileşime “bulaşma” diyoruz. Bunun özellikle 1980-1990 döneminde örneklerini gördük. Bu tür bulaşma kaynaklı iktisadi bozulmaların hemen hepsi yer kürenin görece düşük gelirli çevre ülkelerinde ortaya çıktı. Gelişmiş zenginler bu tür bozulmalardan pek etkilenmediler. Gelişmekte olan ülkelerde gözlenen olumsuz gelişmelerin ise büyük ölçüde kendi içlerindeki olumsuzluklardan, iktisadi yapılarındaki zafiyetten, uyguladıkları ekonomi politikalarından kaynaklandığı kabul edildi. Bu kabul 2008’de benzer bir tablonun küresel ekonominin merkezinde ortaya çıkmasıyla geçerliliğini kaybetti. Küresel krizle birlikte en güçlü ekonomilerde dahi iktisadi yapı zafiyeti ya da yanlış iktisat politikası uygulaması sonucunda derin krizlerin oluşabileceği görüldü.
ABD’de bu günkü tablonun sorgulanmasında da benzer bir yaklaşım kullanmak mümkün Seçim sonrasında ekonomide esen olumlu havanın hızla yeniden sıkıntılı bir görünüme dönüşmesinin olası bir uluslararası etkileşimden ya da ulusal ekonominin yönetiminde yapılan hatalardan kaynakladığı düşünülebilir. ABD seçimlerinin yapıldığı tarihte ve sonrasında küresel ekonomide bulaşıcılık etkisi yaratan önemli bir olumsuzluğun yaşandığını söylemek güç. Merkez ve çevre ülkelerinin küresel krizden henüz tam anlamıyla çıkamadıkları biliniyor. Bu bir olumsuzluk kuşkusuz. Ama mevcut veriler özellikle ABD seçimlerinden sonraki dönemde bu yolda önemli mesafeler alındığını gösteriyor. Nitekim, bu günkü küresel tablo seçim öncesindekinden daha olumlu.
Yani, ABD’de son sıralarda ortaya çıkan bozulma bir uluslararası bulaşmadan kaynaklanmıyor. Geriye “iktisat politikalarında yapılan hatalar” tezi kalıyor. Bu bağlamda Trump yönetimini aklamak pek mümkün görünmüyor doğrusu. Neyin yanlış yapıldığı meselesi ise biraz farklı. Donald Trump’ın seçim sürecinde pek çok radikal değerlendirmeler yaptığı, çok sayıda vaadin altına imza attığı biliniyor. Bütün bunları ABD lehine “dünyaya yeni bir nizam” verme parantezine almak mümkün. Yeni nizamın ana ögeleri ise daha müdahaleci- korumacı iktisat politikalarına kaymak olarak özetlenebilir. Bu söylemin seçim öncesinde ABD seçmenlerini seçim sonrasında da ABD patronlarını etkilediği de bir sır değil.
Bu süreç bir beklenti kümesi oluşturulmakla sonuçlandı kuşkusuz. Ama seçimden bu yana geçen süre Başkan Trump yönetiminin vaatleri konusunda fevkalade beceriksiz ve yetersiz kaldığını gösteriyor. Yönetimin kendi içinde yaşadığı sürtüşmeleri kast etmiyorum. Trump ve şürekasının skandal seviyesine çıkan uluslararası gizli işlerini de bu konunun dışında tutuyorum. Bunlar da etkili olmuştur kuşkusuz ama esas etkili olan unsur Trump’ın söz verip de gerçekleştirmeye soyunduğu hiçbir konuda başarı sağlamayıp, geri adım atmak zorunda kalmış olmasıdır. Obama’dan kalan sağlık sistemini değiştirmeye girişip geri dönmesi bunlardan birisi. ABD’nin Trans Pasifik anlaşmasından ayrılması için “Başkanlık Emri” verip sonuç alamaması bir başka fiyasko. Ekonominin alt yapısının yıllarca ihmal edildiği, bunun da ABD ekonomisinde ciddi verimsizlik yarattığı savından hareketle hazırlanan 1 trilyon dolar boyutundaki ulusal alt yapı programı büyük ölçüde arka plana atılmış durumda. Ticarette haksızlık yarattığı savı ile giriştiği Nafta’yı dağıtma operasyonu sonucunda örgütü yeniden düzenleme vaadini alıp ipin ucunu bırakması da bir başka durum. Seçimde söz verdiği, kendi meşrebine de uyan “iş aleminin vergilerini indirme” girişiminde de kendi kadrosunun muhalefetini aşamayıp duraklaması da son eylemlerinden birisi.
Uzun lafın kısası, Başkan Trump kendisine seçim kazandıran vaatlerinin hiç birisini yerine getirebilmiş, hiçbir şeyi becerebilmiş değil. Bunun olumsuz sonuçları olacak kuşkusuz. Ama ABD’de yaşanan sürecin daha da önemli bir sonucu var. İktidara talip olan bir yönetim hazırlıksız ve beceriksiz ise sonuçta hem kendisi kaybediyor hem de ülkeye büyük maliyetler yüklüyor. Trump tecrübesinin öğrettiği en önemli ders budur diye düşünüyorum.