Yeni yayıncılıkta başarı anahtarı: İyi haber, dijital yatırım ve yenilik

Garbis KEŞİŞOĞLU
Garbis KEŞİŞOĞLU DÜNYA'DA MEDYA [email protected]

Harp sonu Almanya’sında ilk kurulan gazete yayın evlerinden biri olan Axel Springer Grubu’nun merkez-sağ eğilimli, ulusal gazetesi Die Welt geçtiğimiz günlerde 70’inci kuruluş yıl dönümünü kutladı. Bu vesileyle dijital yayıncılığın önemi ve yayıncılığın geleceği açısından dijitale yatırım yapmanın anlamı, Spriger özelinden hareketle bir kez daha gündeme geldi. Bizim yayıncılık sektörümüzü de çok yakından ilgilendirmesi nedeniyle bu gelişmeleri dikkatten uzak tutmamakta yarar olmalı. 

Die Welt, 70. yaşı nedeniyle özel bir sayı yayınladı. Bu özel sayının birinci sayfasında, aynı zamanda usta bir çizer olan Almanya’ nın tanınmış rock şarkıcısı Udo Lindenberg’in bütün sayfayı kaplayan ve yazıların üzerine de taşan esprili çizimleri yer aldı. Gazete, bu özel sayısıyla yeniliklere açık yayıncılık çizgisinin önemini vurgulamaya özen gösterdi. İşte tam bu noktadan Die Welt ve bağlı olduğu Springer Grubu’nun (Avrupa’nın en yüksek tirajlı bulvar gazetesi Bild’i de yayınlıyor) geçmişten bugüne uzanan ve yarınların da işaretinin veren gelişim çizgisine kısaca bakarak kendimize de yararlı bir pay çıkarabiliriz. 

Springer Grubu’nun yenilikçi seçimi 

Bugün Avrupa’nın en büyük yayıncı grubu haline gelmiş olan Springer grubunun kurucusu Axel Springer, yıllarca anti-komünist tutumuyla Doğu Almanya’da insan haklarının ve düşünce özgürlüklerinin kısıtlanmasına karşı mücadele etmişti. Die Welt, Frankfurter Allgemeine ve Süddeutsche Zeitung ile birlikte ülkenin üç ulusal politik gazetesinden biri olmakla beraber, daima gölgede kalmıştı. Çünkü gazete 1998 yılına kadar yeniliklere kapalı kalıp, geleneksel gazetecilikte ısrar etti. Yönetim o tarihte artık köklü bir değişiklik yapılmasının gerekli olduğunu görerek, Frankfurter Allgemeine gazetesinde müzik kritikleri yapan genç Mathias Döpfner’i genel yayın müdürlüğüne getirdi. Evet, bir müzik eleştirmeni, bir anda köklü bir politik gazetenin yayın yönetmeni oldu. Şu ilginç noktayı da özellikle belirtelim ki, Döpfner, henüz 18 yaşında iken bir gün Die Welt’in başına geçmeyi hayal etmişti.

İyi yöneticinin başarıya giden yolu

Döpfner, kolları sıvar sıvamaz devrim niteliğinde yeniliklere imza atmaya başladı. Öncelikle gazetenin tasarımını tamamen değiştirip modernleştirdi. O sırada hiç vakit kaybetmeden diğer gazetelerden basarili gazetecileri transfer etti. Ve tarzını kamuoyuna deklare ederek “Yeniliklere açık olanların gazetesi: Die Welt” sloganı ile yeni ufuklara yelken açtı. Mathias Döpfner 2000 yılında grup içinde daha yüksek bir görev için Die Welt’ten ayrıldığında, tüm gazetelerin artık şu üç önceliği bir an önce içselleştirmeleri gerektiğini altını çize çize vurguladı; 

1. İnternet, 

2. İnternet, 

3.İnternet. 

Die Welt daha sonra Almanya’nın ilk online gazetesini kurdu. Mathias Döpfner, Springer grubunun başına geçtikten sonra, pusulayı dijital yayıncılığa çevirdi ve öncelikleri tamamen bu alana verdi. Grup, dijital yayıncılığa paralel olarak satın aldığı gayri menkul (Immonet), finans ve şehir bilgileri (Meine Stadt: Benim Kentim) platformları ile bugün bütün cirosunun yarısından fazla gelirini temin ediyor.

Günün gereklerine göre iş programı 

Bütün bunların yanı sıra; Avrupa’nın en yüksek tirajlı gazetesi “Bild”in tiraj kaybetmesine rağmen, grubun hala basılı gazetelerden para kazandığı da ayrı bir önemli gerçek. Bu da gösteriyor ki; basılı gazeteler, eğer iyi yönetiliyorsa, hem kamuoyu oluşturma ve hem de para kazandırma açısından hala çok önemli bir mecra... Olabildiğince uzun yaşatmak için de habercilik açısından birincil derecede önemsenmesi gerekiyor. 

Döpfner’in belli başlı operasyonları olarak, online gazeteciliğin ön plana geçmesi için grubun iki mahalli gazetesi “Hambuger Abendblatt” ile “Berliner Morgenpost” ve bazı dergileri satıldı. Die Welt’i video bakımından desteklemek üzere “N 24” haber kanalı satın alındı. 

Bugün Springer grubu “Marka” olayını geleneksel basılı gazetede, tablette, akıllı telefonlarda, web portallarında, video TV’de başarılı bir şekilde kullanıyor. Aslında geleneksel gazete yayıncılarının yapmaları gereken de bu: Markalarını günün gerekleri çerçevesinde yeni bir iş programı ile değerlendirmek... 

Gelecek için dijitale yatırım gerekli 

Springer grubu, uzun vadede dijital yayıncılığın tek kurtuluş çaresi olduğuna inanıyor. Bu yüzden Berlin’deki Springer’in merkez binasının hemen yanına, Hollanda’lı ünlü mimar Rem Kohlhaas’a süper modern bir dijital merkez binası kurduruyor. Bina Silikon Vadisi’ndeki Facebook ve Google binalarını çağrıştırarak, bünyesinde çalışacak yeni nesil gazeteci ve araştırmacılara yeni ufuklar açacak. Bu dev yatırım dahi tek başına, bu büyük yayıncı grubunun dijital yayıncılığa nasıl baktığını göstermeye yeter. Bizim yayıncılarımızın da bu yönelimleri bir an önce fark ederek yatırımlarını gecikmeden geleceğe yöneltmelerinde yarar olmalı. 

Önceliği haberciliğe tanıma zorunluluğu 

Sosyal medya sayesinde haberler saniyede tüm dünyaya yayılıyor. İnternet ve sosyal medya, teknolojik yeniliklerle kesintisiz ön planda... Bu sayede tüketiciler artık medyada söz sahibi oldular. Artık kimse akşam haberlerini kaçırmamak için televizyon karşısına koşup belirli saatte evine kapanmıyor. Yaşam şekli de değişirken isteyen arzu ettiği yerde, her konuda bilgi sahibi olabiliyor. 

Durum buysa, sizin yayıncı olarak bu ortamda söz sahibi olabilmeniz için habercilik alanında özel bir şeyler ortaya koymanız gerekir, yoksa toplum sizi niçin izlesin? Demek ki, araştırmacı gazeteciliğe dünkünden daha da çok önem vereceksiniz, böylece ilgi odağı olmayı başaracaksınız. Bu da demek oluyor ki, her “tasarruf tedbiri” gündeme geldiğinde ilk olarak muhabirleri kapı önüne koymayı aklınıza getirmeyeceksiniz, çünkü bu kendi bacağınıza kurşun sıkmanız anlamına gelir, o halde tasarrufu başka kalemlerde arayacaksınız. 

“Y” ve “Z” kuşaklarıyla ilişki kurmak 

Geleneksel medya için diğer bir tehlike de “Y” jenerasyonu (1981-2000) ile 2000’den sonra doğan “Z” jenerasyonu mensuplarının kayıtsızlığı. Bu grupların önemli bir kısmının geleneksel basın ile bir ilişkileri yok. Onlar için her şey dijital ve yaşamlarını da ona göre ayarlıyorlar. Ama işte bu noktada da yayıncılığı yönetenlere önemli bir görev düşüyor: Dijital mecralar ile geleneksel basın arasında öylesine köprüler kuracaksınız, öyle bir habercilik yapacaksınız ki, o gençlerin de ilgisini çekmeyi ve gazetenizi onlara da okutmayı başaracaksınız. Günümüz haberciliği bunu gerektiriyor ve marifet de zaten burada değil mi? 

Yayıncılar için kritik soru 

İnterneti bir süpermarket olarak görmek mümkün. Orada her şey satılıyor. Arzu ettiklerinizi satın alarak kendi zevkinize göre bir menü hazırlayabilir ve evdeki mutfağınızı Michelin yıldızlı bir restorana çevirebilirsiniz. Ama buna rağmen restoranların sayıları artıyor ve yemek için dışarı çıkanların sayısı hiç de azalmıyor. Peki, bahane yalnızca internet olacaksa, gazete okurları niçin azalıyor? Yayıncıların işte bu soruyu iyi irdelemeleri ve tüketicilere “bayat” gelmeyecek, tam tersine onların iştahını açacak bir “Menü”yü sofraya koymaları gerekiyor. 

Kıssadan hisse; 

Tirajlar düşüyorsa, tüm kabahati hemen internete yıkmak kolaycılığıyla kendimizi kandırmayı biran önce bırakalım ve vakit kaybetmeden gazete mutfağında “usta aşçı” olmaya bakalım.

Haberde derinlik ve inandırıcılık şart

Die Welt, araştırmacı gazeteciliğe çok önem veriyor. Özellikle haberlerin toparlanması için masraftan kaçınılmıyor. Tüketicinin gazetede veya online mecrada haberi gördüğünde, konunun iyi araştırıldığını, gazetenin de olayları kendilerine olduğu gibi nakletme çabası içinde bulunduğunu görmesi isteniyor. Günümüzde tüm medya düşünürleri şu noktada birleşiyor: Aslında yayıncıların işi, haber pazarlaması... Haberlerin hangi şekilde tüketiciye ulaştığı bugün artık önemli değil... Yeter ki haberin inandırıcılığı olsun, haber o veya bu yana eğilip bükülmesin, çarpıtma kokmasın, sansürcü kaygılar taşımasın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar