Yeni yarım paradigmalar

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ [email protected]

Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım

2009'un başlarından itibaren biz piyasalar açısından iyimser bir görüş benimsemiştik fakat genel beklentiler piyasaları çok kötü bir dönemi beklediği şeklindeydi. O günlerden bugüne (özellikle Mart diplerinden itibaren) çoğu borsa endeksinin iki katından fazla arttığını biliyoruz.

Bizce içine düşülen yanılgı çok da parlak olmayan ekonomik görünümün piyasalar açısından da kötü bir sene getireceği inancıydı. Hatırlanacağı gibi 2009 yılı boyunca depresyon, çöküş ve deflasyon gibi uç senaryolardan bahsediliyordu.

Beklediğimiz gibi, 2009 yılı ekonomi açısından zor, fakat piyasalar açısından çok parlak bir sene oldu. 2010'da ise iyi performans gösteren piyasaların finansman kanallarını tekrar işler hale getirmesiyle ekonomilerin toparlanmasına şahit olacağımızı düşünüyoruz.

Yani en basitleştirilmiş haliyle, ekonomi iyileşeceği için (bunu önceden satın alan) yükselen piyasalar diye geniş kabul gören görüşün yerine, piyasalar yükseldiği için iyileşen ekonomiler şeklinde yeni (ama yarım) bir paradigma ile karşı karşıya olabileceğimizi düşünüyoruz.

Piyasaların ve ekonomilerin karşılıklı bir etkileşim içinde olduğu fikri tabii ki yeni değil fakat bizim kast ettiğimiz zaman içinde bu sebep sonuç ilişkisinin mali piyasalardan ekonomiye doğru bir etkileşim lehine gelişme göstereceği ve piyasaları etkileyen faktörlerden (küresel) paranın maliyetinin ön planda olacağı.

Özellikle son bir seneyi aşan küresel reflasyon çabalarının bizce altında yatan temel mantık bu sebep sonuç ilişkisinin anlaşılması ve doğru bir şekilde piyasalardaki risk iştahının arttırılmasının ekonomileri tekrar büyüme yoluna koyabileceği idi.

Ülkeler arasında ayrışmanın artması, gelişmiş, ve gelişmekte olan ülke ayrımının çok daha az keskin hale gelmesi ve bazı açılardan tersine dönmesi diğer bir yeni (yarım) paradigma olarak karşımıza çıkıyor. Dünya ekonomisinin çok daha ciddi bir resesyona girmemesinin sebepleri olarak, para politikasının çok hızlı hareket etmesi ve  kamu sektörlerinin özel sektörlerin borçluluğunu (doğrudan ve dolaylı) üstlenmiş olmalarını gösterebiliriz.

Son zamanlarda artmaya başlayan mali politika endişelerinin piyasalarda zaman zaman fiskal fetişsizime kadar ulaştığını görüyoruz. Haklı veya haksız (ki bizce haksız olunan noktalar da var) böyle bir piyasa ortamı içinde bazı gelişmiş ülkelerin maliye alanında hareket kabiliyeti sınırlı hale geldi. Ayrıca, bu ülkelerde politika faizlerinin zaten sıfıra yakın olduğu düşünüldüğünde, talep tarafına bir şok daha gelmesi halinde hem para hem de maliye politika hareket alanının oldukça dar olduğu ortaya çıkıyor.

Öte yandan, büyümenin tekrar makul seviyelere gelip sürdürülebilinir kılınması için kamu sektörlerinin zaman içerisinde bütçe ve borç dinamiklerini makul seviyelere indirmeleri ve yeniden özel sektör öncülüğünde bir büyümeye dönüş yapmaları gerekiyor ki bu da seneler alabilecek bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Bu sürecin piyasanın daha hızlı ve dramatik bir süreci zorlaması bu sefer bu ekonomilerin ikinci dip yapma riskini arttırabilir diye düşünüyoruz.

Bazı gelişmiş ülkelerin bütçe ve borç yükü altında atabilecekleri adımlar sınırlanmış iken bazı gelişmiş ülkelerde bu alanlarda daha fazla esneklik sözkonusu olduğu olgusu ikinci yarım paradigmanın çekirdeğini oluşturuyor ve gelişmekte olan ülkeler için daha iyimser bir gelecek vaadi içeriyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017