Yeni Türkiye
Türkiye ekonomisi önemli olumsuz sinyaller veriyor. Bir kısmı bir süredir sürüyor bu sinyallerin. Bir kısmı ise ‘an’a ilişkin. İster sürüyor olsunlar isterse daha yeni, sonuçta gelen sinyaller ‘tıkanmışlığa’ işaret ediyorlar. Yeni bir hikâyeye ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. Ya da daha alışılageldik sözcüklerle söylemek gerekirse; yeni bir ekonomik programa ihtiyaç var.
Bir süredir devam eden sinyallerin önde gelenini sanıyorum tahmin ettiniz. Şu: ‘Düşük büyüme-yüksek cari açık’ ikilisi. Birkaç yıldır kol kola girmiş vaziyette hayatımızdalar; iyi değil. En açık biçimde söylemek gerekirse, hem potansiyelimizin altında büyüyoruz hem de bu düşük büyüme oranını yakalayabilmek için bile yurtdışından önemli miktarda borçlanmamız gerekiyor.
Elbette daha fazla iç karartmak da mümkün. Ama maksat iç karartmak değil, uyarıda bulunmak. Kaldı ki iç karartmak için çaba göstermeye gerek yok. Alın mesela -benim gibi futbol izlemeye meraklıysanız- son Fenerbahçe- Galatasaray süper kupa finalindeki rezalete, yani sahaya ardı arkası kesilmeyen yabancı madde yağmuruna bakın. Bu mümtaz ‘arkadaşlarımızla’ aynı ülkede yaşamak; yani aynı ‘kaderi’ paylaşmak, yeterince iç karartıcı olsa gerek.
Neyse… Konuma döneyim. İç karartmak bir tarafa, ‘tıkanmışlık’ uyarısını tam anlamıyla yapabilmek için, bir de alınan dış borçların önemli bir kısmının ‘taşa toprağa’, yani üretime dönüştürülebilir yatırımlara gitmediğini hatırlayın. Uzun bir süredir devam eden ‘yüksek cari açık, düşük büyüme ve daha çok taşa toprağa yatırım’; sürdürülebilir bir durum değil.
Salt bu olgulara bakınca da neden ‘Yeni Türkiye’ gerektiği apaçık biçimde ortaya çıkıyor. Hoş; son zamanlarda kastedilen ‘Yeni Türkiye’ muhtemelen çok farklı bir hedefe işaret ediyor. Olsun; bu köşe, ekonomi köşesi, ekonomik açıdan bakınca ‘bu Türkiye’nin’ tıkandığı ve başka mecralarda ne kastediliyor olursa olsun, ekonomik açıdan ‘Yeni Türkiye’ye ihtiyaç olduğu ortada.
‘An’a ilişkin tıkanma göstergelerinden söz ettim. En başta şu geliyor: Yüksek cari açığın temel nedenlerinden biri hızla artan tüketici kredileri. Bu krediler ile yapılan harcamalar ithalatı pompalıyor çünkü. Aynı zamanda da finansal istikrar için potansiyel bir tehdit hızlı kredi artışı.
Kredi artışını frenlemek, dolayısıyla, makul bir kısa vadeli ekonomik amaç haline dönüşüyor. Ama kredi artışını frenlemek için alınan önlemler zaten tatmin edici olmayan büyüme oranını daha da düşürüyor. Düşük büyüme sürdürülebilir değil. Daha doğrusu şöyle: Elbette çok hızlı bir gidişe kıyasla yavaş gidiş yapılabilir, dahası sürdürülebilir bir hareket tarzı. Ama yavaş büyümenin (yüzde 4’ün altı gibi düşünün) zaten yüksek sayılabilecek işsizlik oranını daha da artıracağı dikkate alındığında, sürdürülebilir olmaması gerektiği yeterince ortada sanıyorum.
Bir süredir büyüme oranının yılın ikinci çeyreğinde düştüğüne, bu durumun üçüncü çeyrekte de sürdüğüne ilişkin sinyaller geliyor. Mesela, kapasite kullanım oranı… Alın aylık kapasite kullanım oranı verisini. Bir yıl öncesinin aynı ayına kıyasla artış oranını hesaplayın. Sonra aylık sanayi üretim endeksindeki artış oranlarını yine bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla bulun. Bir grafik çizin. Her ikisi çok belirgin biçimde birlikte dalgalanıyorlar. Biri artarken diğeri de artıyor. Biri azalırken diğeri de azalıyor.
Elimizde şu anda ağustos ayına ait kapasite kullanım oranı verisi var. Sanayi üretimi ise en güncel haziran ayına ait. Bir süredir kapasite kullanım oranındaki yıllık değişim eksi rakamlarda geziniyor. Farklı bir ifadeyle, kapasite kullanım oranı birkaç aydır bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasa azalıyor. Sanayi üretimi ve milli gelir büyüme oranımız açısından iyi haber değil.
Daha kötüsü de var: Özel yatırım harcamaları bir türlü toparlanamıyor. Tüm 2012’de azalmıştı yatırım harcamaları. Bu sevimsiz durum 2013’ün ilk yarısında da devam etmişti. İkinci yarıda bir toparlanma olmuştu. Ne yazık ki sürmedi. Bu yılın ilk çeyreğinde yine düştü özel yatırım harcamaları. Hafta başında açıklanan ağustos ayı reel kesim güven endeksi ile birkaç gün önce açıklanan haziran ayı ithalat (yatırım malları ithalatı) verileri, bu olumsuz gidişatın yılın ikinci çeyreğinde de sürdüğüne işaret ediyorlar. Muhtemelen kötü gidişat üçüncü çeyrek için de geçerli. Kısacası, ‘an’a ilişkin veriler de uyarıyorlar bizi.
Dikkate almakta yarar var.