‘Yeni’ para politikası geçmişte kalsa?
Merkez Bankası’nın (MB) Para Politikası Kurulu dün toplandı. Faiz oranlarında bir değişikliğe gidilmedi. Öyle görünüyor ki, MB bir süre daha döviz kurundaki hareketlere bağlı olarak faiz politikasını şekillendirecek. Şu sıralarda yaşanan sakinliğin sürmesi veya ılımlı bir değer kaybı eğiliminin oluşması halinde faiz oranlarında bir artırıma gitmeyecek. Buna karşılık, lirada belirgin bir değer kaybı eğilimi oluşursa ve bu eğilim şiddetleneme emareleri gösterirse faiz artırımına gidebilecek.
Faiz indirimi ise ancak döviz kurunda belirgin bir artış eğilimi oluşmamasının yanı sıra enflasyonun aşağı doğru düşmeye başlaması ile mümkün olacak. Ne var ki, ABD Merkez Bankası’nın mevcut politikası ve Türkiye’deki siyasi gerginlik çerçevesinde, böyle bir gelişme bu yıl içinde mümkün görünmüyor. Dikkat ederseniz, MB’nin 2010’un son aylarından itibaren uygulamaya başladığı yeni para politikası çerçevesinde hedeflediği kredi artış oranı ve cari işlemler açığından söz etmedim. Birkaç nedenle.
Birincisi, son aylarda yaşadıklarımız çerçevesinde döviz kurundaki artış ve oynaklık ile bu gelişmelerin enflasyona etkisi ön plana çıktı MB açısından. Bunu da zaten Ocak ayında yaptığı olağanüstü toplantıda aldığı kararlarla duyurdu kamuoyuna.
İkincisi, yaşadığımız ortamda Türkiye’ye net dış kaynak girişinin azalması beklenir. Mayıs 2013’ten sonra bu azalmayı gözledik. Ocak ayında ise net dış kaynak girişi bir tarafa, Türkiye’den net kaynak çıkışı gerçekleşti. Bu alanda çalışan iktisatçılar bu olguyu ‘ani duruş (sudden stop)’ olarak adlandırıyorlar. Önemi şurada: ‘Ani duruş’ varsa, ülkeler cari işlemler açıklarını azaltmak zorunda kalıyorlar:
Daha az yatırım ve tüketim yapmaya itiliyorlar. Kısacası, böyle bir ortamda, zaten cari işlemler açığının kendiliğinden azalacağını biliyor MB. Bir de, hem en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa’daki yavaş da olsa toparlanmaya hem de liradaki reel kaybına bağlı olarak ihracat performansımızın iyileşmesi bekleniyor.
Üçüncüsü, bu ortamda kredi artış oranı için MB’nin bir şey yapmasına gerek yok. BDDK zaten tüketici kredilerine yönelik bir dizi karar aldı. Ayrıca, az önce sözünü ettiğim ‘ani duruş’ olasılığı (henüz ani duruş yok), ani duruş yaşanmasa bile net dış kaynak girişinin azalması ve aynı ortamda ekonomiye duyulan güvenin törpülenmesi nedenleriyle hem kredi talebinin hem de arzının artış hızında bir yavaşlama beklemek gerekir.
Yeri gelmişken, MB’nin yeni politikası çerçevesinde hedeflediği değişkenlerdeki gerçekleşmeleri bir tablo halinde vereyim. Enflasyon açısından yeni politikanın başarı performansını ölçmek için hem yıl sonu enflasyon hedefini hem de yıl ortası enflasyon hedefini (bir önceki yıl sonu hedefi ile cari yıl sonu hedefinin ortalamasını) veriyorum. Yıllık kredi artış oranı açısından yeni politikanın başarı performansını ölçmek için, gerçekleşmeleri hem yüzde 15 çıtası ile hem de 2010 yılındaki artış oranı ile karşılaştırmakta yarar var. Tabloda yer alan ‘reel değerlenme’, liranın yabancı paralar karşısında reel olarak ne kadar değerlendiğini gösteriyor. Eksi rakamlar değer kaybına işaret ediyor.
Durum şu: Birincisi, yeni para politikası enflasyon açısından başarısız. İkincisi, kredi artış oranını dizginleme açısından 2012 haricinde başarısız. Üçüncüsü, yıl ortalaması değerleri dikkate alındığında son iki yılda reel kurdaki oynaklıkta azalma var; bu açıdan başarılı bulabiliriz yeni para politikasını.
Ama ‘neticeye bakarsak’, cari açık tüm bu dönemde oldukça yüksek düzeyde. Üstelik düşe düşe ancak gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 6.2’sine düştüğü 2012’de, büyüme oranımız yüzde 2.2 gibi çok düşük bir düzeyde gerçekleşmişti.