Yeni korumacılık değil, yeni Merkantilizm

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI [email protected]

Nereden çıktı bu başlık derseniz, Başkan Trump yüzünden.

Trump gittikçe Türkleşiyor, Türk siyasetçilere benziyor, sürekli iç ve dış düşman üretiyor. Suriye’de bomba patlıyor. Obama yüzünden patladı, ben enkaz devraldım diyor. Sonra hemen yeni bir konuya geçiyor. Bu defa da “Uluslararası ticaret ABD aleyhine gelişti” diye kükrüyor.

Trump seçim döneminden başlayarak sürekli dış ticaret açığı sorununu gündemde tuttu. Koltuğa oturunca da kendince yeni politikalar üretmeye başladı.

2007 Krizi sonrasında dünyada, özellikle de gelişmiş ülkelerden serbest dış ticaret politikasına karşı çıkan sesler arttı. Bu karşı çıkışlar hemen hiçbir ülkede Trump başa geçene kadar politika haline dönüşmemişti. Trump sayesinde şimdi oluyor. Bu gelişim doğal olarak Neoklasik iktisatçıların ve gelişmiş kapitalist ülkelerin baş tacı ettiği küreselleşme olgusunu da tartışmalı hale geldiğini de gösteriyor. Başka bir yazı da bunu da tartışacağız.

Serbest dış ticarettin yerinin korumacı dış ticarete bırakılma istemi, sadece devletleri değil, firmaları, bankaları ve tüketicileri de ilgilendirmekte. Böyle bir politika değişikliği ekonomide dış ticaretten, üretim maliyetlerine, fiyatlara ve ekonominin yapılanmasına (rekabet bunlardan en önemlisi) kadar birçok değişkeni etkiler. Ülkelerin korumacılıktan serbest dış ticarete, ithal ikameci sanayileşmeden ihracata yönelik sanayileşmeye geçişi nasıl kolay olmadı ise, tekrar korumacılığa dönüşü de kolay olmaz. Bundan dolayı bu dönüşüm çabalarını ihtiyatla karşılamakta fayda bulunmakta.

ABD’nin bu yola girmesinin altında yatan olgu dış ticaret rakamlarıdır. Bu rakamlara göre serbest dış ticarette dünya ihracatı içinde ağırlığı azalan ülkelerin başında ABD gelmekte. ABD’nin dünya ihracatındaki payı 1953’de %14,6, 1983’de %11,2 iken, oran 2015’de %9,4’e geriledi. Buna karşın ABD dünyanın en fazla ithalat yapan ülkesi. 2015 yılında dünya ithalatının %13,8’ini yaptı. ABD’nin dünya ihracatında gerilerken, Çin ilk sıraya yerleşti. Çin’in dünya ihracatındaki payı 1983 yılında %1,3 iken, bu oran 2015 yılında %14,2’ye yükseldi.

Çin ile ABD arasındaki dış ticarette ABD sürekli açık veren ülke konumunda. Dış ticaret açığı Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) üye olması ile daha da arttı.. 2004 yılında Çin-ABD’nin dış ticaret açığı 196,6 milyar dolar iken, bu açık Çin’in 2005 yılında WTO’ya üye olması ile birlikte bir yılda %23,8 oranında artarak 234,4 milyar dolara yükseldi. 2016 yılında iki ülke arasındaki dış ticaret açığı 462,8 milyar dolara ulaştı.

ABD’nin dış ticaret açığı sadece Çin ile sınırlı değil. Benzer bir yapılanma AB ve Japonya için de geçerlidir. 2016 yılı itibari ile ABD, Japonya ile yaptığı ticarette 68,9 milyar dolar, AB ile yaptığı ticarette 146,3 milyar dolar açık verdi.

Trump, dış ticarette bu tabloya itiraz etmekte. Trump korumacılık savına destek için işgücü maliyetleri arasındaki farklılığı kullanmakta. Trump’a göre bu işgücü maliyetleri ile ABD rekabet edemez, üstelik Meksikalı işçiler de kaçak olarak ABD’ye girip, Amerikalı işçilerin yerini almakta. Bundan dolayı yeniden korumacılığı gündeme getirmekte. Koltuğa oturur oturmaz da, "Önce Amerika (America First)” sloganını taşıyan bir kararname imzaladı ve önlem almak için dış ticaret açığı verilen ülke ve ürünlerin listesinin çıkartılmasını istedi.

Trump önümüzdeki günlerde korumacılık yönünde yeni adımlar atacak. Bu çerçeve de Çin’e karşı tarife ve kota engelleri koyabilir. Bu durumda açık bir ticari savaşı da başlatmış olur.

Ortaya çıkan bu tablodan serbest ticaretin sonu geldi, ithal ikameci-korumacı dış ticaret-sanayileşme- politikasına geri dönülüyor sonucunu çıkaramayız. Çünkü ne böyle bir amaç var, ne de böyle bir amaç olsa da, özellikle gelişmiş ülkeler için bu amaç anlamlı olur. Ancak ABD’nin dış ticarette yeni bir strateji geliştirdiğini söyleyebiliriz. Bu stratejiyi sadece korumacılık olarak görmek, dönüşümü tam olarak anlatmaz. ABD, Başkan Trump ile birlikte ülkelerle “savunma stratejisi” odaklı ekonomik ilişkiden, “ticari strateji” odaklı ekonomik ilişki kurmaya yönelik bir politika izlemeye başladı. Yani hangi ülke ile ticaret ABD için anlam ise, o ülke ile ilişkileri sıkılaştıralım, ardından diğer amaçlar gelir yönlü bir bakış açısı egemen hale geliyor.

Bu strateji değişiminden yeni korumacılık çıkmaz. Çıksa çıksa “Yeni Merkantilizm” çıkar. Merkantilizmi çok fazla ülke kendi yararına kullanamadı. Merkantilizm en büyük yararı İngiltere’ye sağladı.

Trump dış ticarete tam bir merkantilist gibi bakmakta. Ancak dış ticaret sadece dış ticaret fazlası demek değildir. Bundan dolayı ABD’nin ticaret politikasındaki değişim kısa erimde olmasa bile, uzun erimde işgücü maliyetlerini artırırken, verimliliği düşürecek. Dış ticaret fazlası ihracatın artması ile verilir, ithalatı kısarak çoğunlukla dış ticaret hacminizi küçültürsünüz. Çünkü sizin korumacılık önlemi almanız, diğer ülke/ülkeleri de bu yönde davranmaya iter. Dolayısıyla siz ithalatınızı kısmak isterken, ihracatınızı da kısmış olursunuz. Bunun yaratacağı üretim ve istihdam kaybı eğer büyük olursa, dış fazlanın yaratacağı olumlu katkı ortadan kalkar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019