Yeni kabineden alınan güçlü sinyal: Jeoekonomik güç olma

Nazlı SARP
Nazlı SARP [email protected]

Yeni kabine, henüz açıklanmadan ön­ce bile kulis haberleriyle hem içeride hem de dışarıda büyük yankı uyan­dırdı. Batı basınında 1. Tur seçimlerinden önce dolaşan otokrat tanımlamaları seçimin kazanılmasıyla yerini teknokrata bıraktı… Türkiye’nin yeni kabinesi bu kez üç dönem­lik olduğu için milletvekili olmayan isimle­rin yanı sıra, AK Parti hükümetlerinde da­ha önce bakan olarak görev yapan 4 ismi de bünyesine katarak, güçlü sinyaller veriyor.

İsimlerden bazılarına ve ekonomide oluş­turdukları ilk izlemine bakılacak olursa: Cumhurbaşkanı Yardımcılığına getiri­len Cevdet Yılmaz, son olarak Meclis’te Plan Bütçe Komisyonu Başkanlığı göre­vini yürütüyordu ve kendisinin ismi eko­nomi yönetimiyle birlikte anılmaktadır. Mehmet Şimşek, hem mevcut ekonomik gö­rünüm hem de Cumhurbaşkanının seçim sonrasında yaptığı açıklamalarda ekonomi­yi öncelemiş olması nedenleriyle en çok öne çıkan isim oldu. Kendisinin uzun yıllar eko­nomi yönetiminde yer almış olmasının ya­nı sıra uluslararası finans piyasalarında da başarılı bir karnesi var. Sn. Şimşek, Sn. Yıl­maz’la yakınlığı ile de biliniyor. Şimşek’in ismi, Batı’da yeniden geleneksel (ortodoks) para politikasına dönüş sinyali olarak al­gılanıyor ki ekonomide en çok eleştiri alan kısımlardan biri para politikası olmuştu. Diğer taraftan tarım, teknoloji ve enerji gi­bi alanlarda bakanlıkların yardımcılık va­zifesi yapan isimlere atanmış olması ve Ti­caret Bakanlığının da sahadan gelen bir isme atfedilmesi hem yenilik hem de mev­cut strüktüre bağlılık olarak algılanabilir. Ancak jeoekonomi vurgusunun önemli bir parçasını oluşturan gelişmeyi Milli İstihba­rat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın dış iş­leri bakanlığına getirilmesi olarak görüyo­rum ki bu bakış açımın temelinde mevcut küresel dinamikler ve Türkiye’nin bu düz­lemdeki yeni yaklaşımı yatıyor.

Bir istihbarat başkanı neden dış işlerine getirilir?

Kısaca bir tespit yapmak gerekirse Avru­pa’nın ortasında devam eden bir savaş, bu savaşın ve öncesindeki pandeminin yarat­tığı arz ve gecikmiş talep kaynaklı sorunlar, hem enflasyonist bir ortamı hem de ekono­mide durgunluğu bir arada önümüze bir so­run yumağı olarak getirmiş olup, neolibera­lizmin küresel oyuncularının baş aktörleri olan ABD ve Avrupa tarafından sorgulandı­ğı ancak diğer taraftan da kürenin geri ka­lanına dayatıldığı bir süreçten geçiyoruz. Türkiye ekonomisindeki manzaraya bakı­lacak olursa; büyümenin başarıldığı ancak kompozisyonun iç tüketim ve kamu yatırımı ile desteklendiği, diğer taraftan yüksek enf­lasyonun hem hane halkı hem de reel sek­tör açısından taşınan ağır yükünün liralaş­ma stratejisi bağlamında baskılanan kurun piyasada yarattığı anomaliler ile birleşerek tazyik yarattığını görüyoruz. Sonuç ne yazık ki hedeften uzak, artan açıklar ve rezervler­de erime…

Hal böyle olunca en büyük ihtiyaç da dış finansman oluyor.

Türkiye ekonomisinde dış finansman sağ­lamanın ve makro ekonomik parametreler­de dengeye oturmanın yegane yolu ortodoks politikaya geçmek değildir.

Bu sadece kısa vadeli ve oldukça acı­lı bir operasyon olurdu ki Türkiye’nin asıl sorunu yapısal ve uzun vadelidir. Öngörüm odur ki yeni ekonomi yönetimi kı­sa vadede bankalar ve kur üzerindeki baskı­yı ve BDDK’nın döviz limitlerini kademeli olarak serbest bırakmak gibi bir takım yu­muşama adımlarıyla piyasayı rahatlatacak­tır ancak asıl önemli atılımın dış politika ve ekonomi stratejileriyle eşanlı olarak yaratı­lacak serbest ticaret anlaşmaları ve yurtdı­şından fon temini olacağını düşünüyorum. Yeni küresel düzlemde etkin bir rol alabil­menin yolu sadece faiz artışıyla değil, je­opolitik, finans, teknoloji, enerji ve sosyal kalkınma hedefleri ile hatta yeni bir iki­li olan diplomasi ve yapay zekadan geç­mektedir. Bu hafta sonu FT’da yayınlanan bir haberde CIA direktörü Bill Burns’ün iki ülke arasında kötüleşen ilişkileri onar­mak adına geçen ay Çin’e bir ziyaret ger­çekleştirdiği yer alıyor. Washington Kon­sensüsüne bile yeni bir yaklaşım bahşeden Çin’in yapay zeka teknolojisi artık küre­sel ekonominin yönünü değiştirecek cins­ten bir jeoekonomik öneme erişmiştir. Artık sıra, ülkemizin yenilikçi ve stratejik hamlelerine gelmiştir ve Avrasya açılımına merkez teşkil edecek kadar büyük düşünme zamanıdır…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dolar ve altın 29 Temmuz 2024