Yeni hükümet
Yeni hükümetin nasıl olacağı, kimlerin görev alacağı meselesi belirsizlikler içeriyordu. Son sıralarda neredeyse risk arsızı haline gelmiş olan piyasalarda çok sayıda “yeni hükümet senaryosu” dolaşıyordu. Bu senaryoların en fazla risk yüklü olanı da özellikle medya tarafından adeta pompalanıyor gibiydi. Buna göre hükumette pek çok eski bakan yerini kaybediyor, özellikle ekonomi alemine yabancı sayılabilecek isimler de ekonomi yönetimi bağlamında öne çıkıyordu. Dahası, bu olasılık yeni hükumetin yol değiştireceğine işaret eden bir faktör olarak algılandı. Hep söylediğimiz gibi siyasi yönetimin değiştiği noktalarda risk algısını tahrik eden temel etkenler yeni yöneticiler ve yeni bir politika deseni olasılıklarıdır. Bunlar belirsizlik yüklüdür. Belirsizlik risk demektir. Yeni hükümet açıklanmadan önce bu iki tablo bağlamında öne çıkartılan tablo belirsizlikleri daha da koyulaştıran, riskleri büyüten nitelikteydi.
Hükümet açıklandı. Korkulan olmadı. Özellikle ekonomi yönetiminde radikal bir kadro değişimi yapılmadı. İktisat politikası tasarımında da eskisinden çok fazla sapmayan bir tablo çıktı ortaya. Böylece risk unsurları kontrol altına alındı, belirsizlikler azaltıldı ve bildiğimiz piyasa salınımına geri döndük.
Aslında, yeni hükümetin oluşumu evresinde bir yandan ekonomide artan belirsizlikler, bir yandan da süregelen jeopolitik riskler bundan fazlasını öngörmeyi zorlaştırdı. Sadece hükumette yer alabilecek isimlerin tartışılması ile yetinildi gibi bir tablo çıktı ortaya. Tablo netleşince bundan fazlasını tartışmak farz oldu. İki noktanın altını çizmek istiyorum. Bir tanesi son seçimden bu yana birden fazla kez yeni program ve öncelikler açıklanmış olsa da bu bağlamda temel ihtiyaç olan “yeni hikaye”nin yine eksik kalmış olmasıdır. İkinci nokta ise Türkiye’nin gittikçe yoğunlaşan ekonomik ve siyasi risklerine karşı, hamasi siyasi söylemlerin dışında, yeni bir çözüm tasarımının eksikliğidir oluşturmamış olmasıdır. Bunlar siyasetin önümüzdeki dönemin temel sorunlarından uzak kaldığı ya da temel ilgisinin başka noktalara kaydığı izlenimini veren eksikliklerdir.
AKP’nin ilk döneminde yeni bir hikaye ve bir de yol haritası olduğu biliniyor. Yeni hikaye 1990’ların çalkantılı ve büyümesiz döneminden sonra istikrar ve büyüme öngören ve bu gelişmenin genelde kabul edilen hukuki rejim çerçevesinde sağlanacağını vaat eden bir tasarımdır. Bu hikaye yerli ve yabancı aktörlere ısrarla anlatılmış ve sonunda önemli bir destek sağlanmıştır. Sonuçta elde edilen büyümede dış konjonktürün katkısı, siyasi iktidarın itici gücü kadar bu desteğin de katkısı olduğu söylenebilir. Bu dönemde IMF’nin çizdiği yol haritası ve akçeli destek de başarıda rol oynamıştır kuşkusuz. Küresel durgunluk krizinin hemen öncesinde AKP hem kendi çizgisinden hem de IMF desteğinden vazgeçmiştir. Kriz sürecine denk gelen bu dönemde hikayesiz kalmak ekonomiyi yönsüzleştirmiş, IMF katkısının sonlanması da program disiplininden kopulmasıyla sonuçlanmıştır.
Türkiye ekonomisinin 2008 sonrasını genelde “büyüyememe” sendromu ile tanımladığım biliniyor. Bu ikinci döneminde AKP’nin performansının ne kadar farklılaştığına da işaret eden bir gelişmedir. Bu evredeki istim kaybı pahalı bir kayıptır. Bunun en önemli göstergesi “orta gelir tuzağı” olarak tanımlanan üretim-gelir düzeyinin altına inmiş olmamızdır. Bu koşullarda önümüzdeki dönemin koşulları ile uyumlu yeni bir hikayenin, yeni bir vizyonun gerektiği açıktır. İkna edici yeni hedefler ve bunları kapsayan yeni bir hikayenin itibar görmemiş olması, yeni hükümetin başarı şansını azaltmıştır diye düşünüyorum.
Yeni hikaye eksikliğinin önemli olduğu ikinci bir alan jeopolitik riskler ve uluslararası ilişkiler bağlamında genel kabul görmüş normlarla uyumlu bir politika bütününün eksikliğidir. AKP’nin birinci döneminde bu eksiklik henüz yoğunluk kazanmamıştı denilebilir. Ama 2011 sonrasında benimsenen yaklaşım, söylem ve hitabetin bu eksikliği çarpıcı biçimde ortaya koyduğunu düşünüyorum. Ekonominin yönsüzleşmesinin yanı sıra dış siyasetin de ufuksuz kalması ciddi bir sorun olarak algılanmalıdır. Hükümetin isimlendirilmesi ve önceki hükümetlere benzer bir program sunması genel bir tatmin yaratmışsa da önümüzdeki dönemde bu iki sorunun gölgesi altında kaygılı bir yaşam sürdürmeye devam edeceğimiz anlaşılıyor. Bu koşullar altında başarıyı nasıl tanımlayacağımızı kestiremiyorum doğrusu.