Yeni fırsatlar
Önce uzun vadeli GSYH görünüm grafiğine bakalım. Grafik yeni endeksle, yani zincirlenmiş hacim endeksiyle. Ortadaki yatay seyreden eğri 10 yıllık hareketli ortalama. Eskiden derslerde kullandığım bir grafiğin yeni sürümü. 1960-2016 arası yıllık GSYH büyümesini gösteriyor. Veri sorunlarını tartışmıyoruz çünkü eski grafik de nitel açıdan yenisine benziyordu. Resesyonlara baktığımız zaman GSYH’nın 1979-1980 kavşağında eksi olduğunu görüyoruz. Daha sonra iki kez, 1989 ve 1991’de baş aşağı gelmiş ama teknik olarak resesyon değil çünkü büyüme hızı yine de pozitif. 1980 sonrası ilk çakılış 1994. 1999’da Rusya krizi etkisiyle gelen küçülme ve arkasından 2001 krizi geliyor. Son olarak 2008 son çeyreğiyle 2009 son çeyreği arasında, yıllık olarak bakınca 2009’a rastlayan GSYH daralması var. Sadeleştirelim: 1980, 1994, 1999, 2001 ve 2009. Bunlara karşın GSYH’nın tepe yaptığı dönemler var. 1963, 1966, 1976, 1981’de yükseliş var, 1987 var, 1995 ribaundu, 2000 ribaundu, 2002 ribaundu ve 2010 var. Sadeleştirelim: İlkine planlama etkisi diyebiliriz veya ithal ikamesi etkisi. 1976’ya işçi dövizi etkisi demeliyiz. 1981 ve 1995 bir yıl önceki resesyondan çıkışın dik oluşuna dayalı ancak 1987 ‘olgun 24 Ocak etkisi’ veya Özal etkisi. 2002 sonrası biliniyor. Ya baz etkisiyle sıçrama ya da önemli paketler yeni programlar yürürlüğe koyulduktan sonra gelen büyüme etkileri bunlar. GSYH döngüsü böyle bir manzara çiziyor.
Elbette GSYH ile iş bitmiyor. Ancak resesyondan çıkışta kurulu kapasitenin kullanım oranını artırarak gerçekleştirilen yükselişler dışında kilit reform veya hamlelere ekonominin cevap verdiğini görüyoruz. Bu reformlar pek de birbirlerine benzemiyor olsalar da mutlaka yeni duruma uyum sağlayan bir özel sektör bölmesi bulunabiliyor. Bu, yatırım tutarlarıyla alakalı olduğu kadar zihniyet değişikliğine uyumun hızıyla da ilgili. Öte yandan 2004 sonrası –yani yeni düzenlemelerden sonra- doğrudan yabancı yatırımların 2006-2007 yıllarında tepe yaptığını, 2008’de de fena gitmediğini görüyoruz. Ancak sonrası başka bir hikâye anlatıyor. Oysa gerek 2000’lerde 2008 Eylül’de Lehman’ın iflasına kadar olan dönemde gerekse global sermaye hareketlerinin azaldığı ama daralan pastadan gelişmekte olan ülkelerin artan bir pay aldıkları sonraki dönemde büyük bir finansman sıkıntısı söz konusu değil. Bankaların dış kaynak kullanımları artmış (artabilmiş) ve portföy yatırımları giderek daha şiddetli bir güçle finans hesabının gelişimini belirlemiş. 2010 hamlesi sonrası sermaye malı parkında o ölçüde büyük bir yükseliş de görülmüyor. Son hamleden bu yana çok zaman geçmiş.
Oysa gerek yatırım tutarlarını artırarak gerekse doğrudan yabancı sermaye çekme yoluyla, ki burada imalat sanayisinin yeni (net, sıfırdan) yatırım tutarını 4-5 yıl için 2’ye yakın bir çarpanla artıracak yeni teşvik paketinden bahsediyorum, yeni bir etki yaratmak mümkün olabilir. Bu tip hamlelere özel sektör cevabının gecikmediğini ve ikincil etkiler, ileri-geri bağlantılar yoluyla ekonominin canlanabildiğini son 55 yılda 5 kez gördük. Yaratılan borç göz önüne alınınca son 10 yılın fazla verimli kullanılmadığı düşünülebilir. Ancak az sayıda gelen fırsatlardan birisi ekonominin önünde duruyor da olabilir. 100 milyar TL’lik teşvik-yatırım paketi ve söz konusu dev global şirketler, ilgili sektörlerin havacılıktan enformasyon teknolojisine, enerjiden tıbbi cihazlara, kimyaya yayıldığı düşünüldüğünde konu ciddi ve büyük değişiklik yaratabilecek bir paket söz konusu olabilir.
Daha kısa vadede riski LIBOR hareketi ve LIBOR-OIS spread oluşturuyor. Trump’un Çin hamlesi de ciddi ancak hem Çin’i sanılabileceği kadar etkilememe olasılığı yüksek hem de uzun vadeli. Daha çok global ticareti etkileyecek ve belki de ABD ekonomisi bu tip ‘zamanın ruhuna uygun’ hamlelerden fazlasıyla olumsuz etkilenecek. Çin’in dış ticaret fazlasının ağırlıklı olarak ABD’yle ikili ilişkisinden kaynaklandığı dönem çoktan geride kaldı. Ancak LIBOR öyle değil. Maliyetleri yukarı iteceği için çok daha çabuk etki yapacak ve kredi verme iştahının azaldığını gösteren spread artışı da hoş değil. Avrupa’da kamu borcunun ancak çok yüksek faizlerle döndürülebildiği 2012 yılına yakın bir hareket. Bir fırsat ve bir kısa vadeli risk söz konusu diyebiliriz.