Yeni ekonominin mottosu “belirsizlik”
Küresel ve yerel düzlemde fırtınalı gelişmeler yaşanıyor. Hem ABD hem de Avrupa yeni dünya düzlemi ve de karbonsuz ekonomi adı altında ticari işbirlikleri bağlamında son derece milliyetçi ve oligarşik ekonomi yapılarına geçiş hazırlığı yapıyor.
Bu durumu betimlemek için kullanılan “yeni dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” tanımına sıklıkla rastlıyoruz. Pandemi sürecinden önce başlayan ticaret savaşları, pandemi ekonomisi, sıcak savaş ve de ülkemizde oldukça derinden hissettiğimiz doğal afetlerle bir tür belirsizlik düzlemine hapsolduğumuzu görüyoruz.
Nedir mi bu belirsizlikler?
Küresel anlamda:
- Fed ve benzer davranışlar sergileyen merkez bankalarının küresel enflasyonla mücadele etmek adına atmış oldukları sıkılaşma adımlarının inatçı enflasyon karşısında istenilen sonucu vermemesi,
- Enflasyonun tam anlamıyla istenilen seviyeye gelmemesi ancak uygulanan politikaların ABD ve Avrupa nezdindeki sistemik risk taşıyan bankalarda bir tür kriz yaratması,
- Fed ve ECB gibi küresel merkez bankalarının yaşanılan bu durum karşısında ikilem yaşamaları, (mücadele etmek adına taşıdıkları finansal risk ya da yüksek enflasyon)
- Bu ikilem ile politika yapmalarının zorluklar içermesi,
- Rusya ve Çin konusundaki politik tutumların yeni bir soğuk savaşa zemin hazırlaması,
Ülkemiz özelinde:
- Çok yüksek enflasyon ve yüksek enflasyon ile mücadele konusundaki kutuplaşmalar,
- İktidarın konvansiyonel para politikasının dışına çıkması, muhalefetin ve batının ise, enflasyonun çok yüksek seyrinin tek sorumlusu olarak bu politikayı göstermesi,
- Asrın felaketi olarak adlandırılan büyük depremin yarattığı yıkım, yıkımın sosyal ve ekonomik etkileri, yapılan ya da eksik yapıldığı düşünülen müdahale, yeniden yapılanma için toplanan bağış ve hatta depremin isimlendirilmesinin bile büyük tartışmalara sebep olması ve dolayısıyla resmedilen derin toplumsal kutuplaşmanın sonuçlarının nereye varacağı,
- Yaklaşan seçimler ve sonuçlarının sosyo-ekonomik etkileri…
Görüleceği üzere gerek globalde gerekse ülkemizde, hem ekonomide, hem politikada belirsizlik üzerine belirsizlik yaşanmaya devam ediyor. Şöyle bir düşünün, küresel ısınmayla mücadele edilirken bir anda kömür talebinin artması gibi durumlarla karşı karşıya kalıyor yer küre…
Tüm bu fırtınanın içinde açıkça söylemem gerekirse benim en önemsediğim konu ülkemiz özelinde yaşadığımız deprem felaketi ve onun etkileri. Depremin ekonomik maliyetiyle ilgili bir rapor hazırlanıp, şeffaf biçimde paylaşılmasının gerekliliğinden sıklıkça yazılarımda bahsettim. Bu sebeple, geçen hafta raporu paylaşılan “depremin hasar maliyeti”ne ilişkin verilerle devam etmek istiyorum.
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından servis edilen, “Deprem Sonrası Değerlendirme Raporu”nda:
- Hesaplanan zararın 2023 yılı milli gelir beklentisinin yüzde 9’una denk geldiği,
- Depremin Türkiye ekonomisi üzerindeki toplam yükünde en önemli kalemi (yüzde 54,9 oranla) 56 milyar 900 milyon dolar ile konut zararının (acil yıkılacak, yıkık, ağır ve orta hasarlı konut) oluşturduğu,
- İkinci ağırlıklı hasar kaleminin 12 milyar 900 milyon ile kamu altyapısı ve hizmet binalarındaki yıkımdan oluştuğu,
- Konut hariç özel kesim hasarının ise 11 milyar 800 milyon olduğu,
Özetlenmekte. Toplamda 142 sayfadan oluşan detaylı raporda, söz konusu tedbirlerin doğru uygulanmasında azami titizliği ön plana alan ve tüm paydaşların iş birliğine dayanan afet risklerine karşı dirençliliğin artırılması için sistemsel değişikliklerin önerildiği de belirtildi.
Bunların yanı sıra, geçtiğimiz hafta olası deprem felaketlerine ilişkin iki önemli düzenleme daha dikkat çekiciydi. Bunlardan ilki kentsel dönüşüme yönelik finansman, ikincisi ise Darphane kontrolünde oluşturulacak inşaat demiri izleme sistemi…
Kentsel dönüşüme yönelik finansmanda dikkat çekici olan, konut ve işyeri edinim ve onarımına yönelik finansman sağlanmasının dışında ilk kez müteahhitlere de konut yapımı için kaynak sağlanacak olmasıydı.
Kişisel görüşüm, Hazine ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı işbirliğiyle verilen bu KGF desteğinin olası deprem risklerine yönelik önemli bir gelişme olduğu yönünde.
Son olarak belirsizlik motto’lu ekonomide bir çok ekonomi politikasının sonucu kestirilemese de, John Lennon’ “Hayat, siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.” dese de; ben yazımı Larry King’in sözü ile bitirmek istiyorum:
“ Şans, iyi bir plandan arta kalandır.”