Yeni ekonomi yönetimini yoğun mesai bekliyor
Seçimde iktidar değişsin-değişmesin, görevi devralacak yeni ekonomi yönetiminin önünde 10 madde olacak.
Son dönemlerde bozulma sinyali artan makro ekonomik göstergeler nedeniyle, 14 Mayıs sonrası iş başına gelecek yeni ekonomi yönetimini zorlu bir mesai bekliyor. Pandemiden bu yana yaşanan dalgalanmalar, küresel riskler, başta faizde olmak üzere içeride tartışma yaratan bazı radikal politikalar ve şubat ayında yaşanan depremlerin de etkisiyle ekonomide yeni döneme ağır bir tablo devrediliyor.
14 Mayıs seçimlerinde iktidar değişsin-değişmesin, görevi devralacak yeni ekonomi yönetiminin acil neşter vurması gereken alanların başında enflasyonist sürecin/hayat pahalılığının önüne geçilmesi, hızla büyüme eğilimindeki dış ticaret ve cari işlemler açıklarının kontrol altına alınması, faiz ve uzun süredir baskılanan kurlarda denge ve istikrarın sağlanması, rezervlerdeki erimenin önüne geçilmesi, kamu mali istikrarı sağlanarak büyüyen bütçe açığının dizginlenmesi geliyor.
Yeni yol haritası
Gelinen aşamada Türkiye, dünyada 193 ülke arasında en yüksek enflasyona sahip ve parası en çok değer kaybeden ilk 10 ülkeden biri. Vadesi gelen dış borç geri ödemeleri ve cari açık finansmanı dolayısıyla ihtiyaç duyulan yüksek hacimdeki dış kaynak ve yatırım girişlerinin önünün açılması en öncelikli konuyu oluşturuyor.
Ekonomi çevrelerinde, ekonomide güçlü bir yeni yol haritası belirlenmesi, ülke risk primini düşürecek, kredi notunu yükseltecek etkili yapısal reform programlarının ivedi biçimde uygulamaya konulması, dış piyasalarda güveni sağlayarak kaynak akışının sağlanması gerektiği ifade ediliyor.
Türkiye’nin 11 ilinde büyük can ve mal kaybına yol açan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ekonomiye etkisiyle yılın ilk üç ayında 250 milyar lira ile rekor bir açık verildi. Ocakmart döneminde bütçe harcamaları geçen yılın eş dönemine göre yüzde 82,7 artarken, aynı dönemde bütçe gelirinde artış yüzde 31,9’da kaldı.
Mart sonu itibariyle son bir yılda ise kümülatif gelir 2 trilyon 995 milyar, harcama ise 3 trilyon 415 milyar lira oldu ve 420 milyar liralık bütçe açığı oluştu. Faiz ödemelerinin 327 milyara ulaştığı bu dönemde 93 milyar liralık da faiz dışı açık verildi. Orta Vadeli Program’da bu yılın tümü için 659 milyar lira hedeflenen bütçe açığının, depremin yol açtığı ek maliyetler ve ekonomideki genel gidişat dolayısıyla 1 trilyon lirayı aşabileceği belirtiliyor. Kurların baskılanması nedeniyle Türkiye’nin ihracat artışı hız kesti. Özellikle tekstil, giyim sektörlerde ihracat artık artmaz oldu.
Kur enflasyon kadar artmadığı için ihracatçıların maliyetlerini fiyatlarına yansıtmak zorunda kalmaları, dış pazarlarda müşteri kaybına yol açtı. Mart sonu itibarıyla son bir yıldaki kümülatif ihracat ve ithalat hacmine göre ise bu dönemde 118 milyar dolar açık verildi. OVP’de bu yılın tümü için 105 milyar dolarlık dış ticaret açığı öngörülmüştü. İlk çeyrekteki ivmenin devamı durumunda yılın tümündeki açığın bunun çok üzerinde gerçekleşeceği görülüyor.
Program’da bu yılın tümü için 22 milyar dolarla GSYH’nin yüzde 2,5’i düzeyinde bir cari işlemler açığı öngörülürken, yılın daha ilk iki ayında 18,8 milyar dolar açık verildi. Şubat sonu itibariyle son bir yıldaki cari açık ise 55,4 milyar dolarla bu yıl için öngörülen GSYH’nin yüzde 6,4’ü düzeyine ulaştı.
Bir diğer risk alanı: Borçlar
2022 sonu itibariyle toplam dış borcu 459 milyar dolar olan Türkiye’nin, kamu ve özel sektörüyle gelecek bir yıl içinde yapması gereken dış borç geri ödemesi şubat ayı itibariyle 196,3 milyar dolar. Ülke kredi riskini gösteren CDS puanı 30 Nisan itibariyle 542 ile yüksek, buna karşılık kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği ülke notu “yatırım yapılamaz” ya da bunun da altında bir düzeyde bulunuyor.
Bu koşullar, dış borçların çevrilmesi ve cari açık finansmanı için şiddetle duyulan dış kaynağın maliyetini aşırı biçimde yükseltiyor. Gelinen aşamada Türkiye, dış borçlanma da yüzde 10’lara dayanmış aşırı yüksek dolar faizi maliyetine katlanmak zorunda kalıyor. Merkezi yönetimin iç ve dış toplam borç stoku ise ilk çeyrekte net 454 milyar lira büyüyerek 4 trilyon 487 milyar liraya ulaştı. Bu borcun da yüzde 62’sini dövize dayalı borçlar oluşturuyor.
Öte yandan bireysel borçlanmanın da hızla arttığı gözlendi. Yurttaşların tüketici kredisi ve kredi kartı ile yaptıkları borçların hacmi yılbaşından 20 Nisan’a kadar olan dönemde yüzde 24 oranında 373 milyar lira büyüyerek 1 trilyon 903 milyar liraya ulaştı. Bunun da 322,6 milyarı taksitli alışverişler olmak üzere 604,6 milyar liralık bölümü kredi kartı ile yapılan borçlanma.
Rezervler alarm veren erime
Merkez Bankası’nın döviz ve altın rezervlerinin brüt tutarı 20 Nisan itibariyle 161,1 milyar dolar. Ancak bunun 107,8 milyarını bankalara ait olup zorunlu karşılık olarak tutulan döviz ve altınlar ile bankaların Merkez Bankası’ndaki mevduatları oluşturuyor. Bu tutar düşüldükten sonra Banka’nın elinde sadece 8,3 milyar dolar rezerv kalıyor. Net rezerv, 2022 sonunda 27,6 milyar dolar düzeyindeydi. Swaplar düşüldükten sonraki net rezerv “eksi” (-) 49,5 milyar dolar.
Görevi devralacak ekonomi yönetimini hangi işler bekliyor?
1-Ekonomide güçlü bir yeni yol haritası
2-İvedi ve etkili yapısal reformlar
3-Enflasyonist sürecin/hayat pahalılığının önüne geçilmesi
4-İhracatın önünün açılması
5-Dış ticaret ve cari işlemler açıklarının aşağı çekilmesi
6-Rezervlerde erimenin durdurulması
7-Faiz ve kurlarda istikrarın sağlanması
8-Ülke risk priminin düşmesi, kredi notunun yükselmesi
9-Dış piyasalarda güven sağlanarak kaynak akışının hızlanması
10-Dış kaynak maliyetinin düşürülmesi
Depremlerin maliyeti
Yeni ekonomi yönetiminin vereceği önemli bir sınavı da deprem yaralarının sarılması ve bu maliyetin makro ekonomik dengeleri koruyarak yönetilebilmesi. Ağır bir deprem ve afet faturasıyla karşı karşıya olan Türkiye’nin, 6,5 milyon konutu kentsel dönüşüme sokması gerekiyor.
Depremlerin ekonomiye maliyeti konusunda farklı büyüklükler ifade ediliyor. Bu konuda ilk çalışmayı yapan TÜRKONFED maliyeti 84,1 milyar dolar olarak hesapladı. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan rapora göre, afetin Türkiye ekonomisi üzerindeki toplam yükünün yaklaşık 2 trilyon lira (103,6 milyar dolar) düzeyinde olduğu tahmin edildi. Bu büyüklük 2023 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 9’una ulaşabilecek. Deprem bölgesine yapılan tüm destek ve harcamalar ve milli gelir azalması nedeniyle toplam 351 milyar liralık kayıp oluştu.
Dünya Bankası depremin doğrudan maliyetini milli gelirin yüzde 4’üne denk gelen 34 milyar dolar olarak hesaplarken, TEPAV, deprem bölgesinin kalkınması için gerekli kaynağı 150 milyar dolar olarak tahmin etti, depremlerin ekonomik büyümeyi 1,2 puan aşağı çekeceğini öngördü.