Yeni ekonomi yönetimi dönüşümün de habercisi

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM [email protected]

“Ağır bir görev verildiğini biliyorum. Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” Mehmet Şimşek

Yeni bakanlar kurulu, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine getirilen Cevdet Yılmaz’dan başlamak üzere Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ismiyle beraber ekonomiye dair dönüşüm vurgusunu ön plana çıkartmış oldu.

Kulis haberleriyle de önceden şekillenen bu vurgu ‘Müthiş Türk Kızı’ olarak nitelenen ve gazetemizde de köşe yazarlığı yapmış olması nedeniyle kendisini yakından tanıma fırsatına sahip olduğumuz Hafize Gaye Erkan’ın TCMB’nin başına getirilmesiyle de ayrı bir anlam kazandı.

İsimlere yüklenen anlam

Bilindiği üzere hem Cevdet Yılmaz hem de Mehmet Şimşek AK Parti hükümetlerinde uzun yıllar ekonomi ve maliyenin başında görevler almış ve 2018 öncesi dönemde uygulanmış olan ekonomi programlarıyla tanınan ve yurtdışı finans çevrelerinde belirli bir saygınlığa erişmiş olan isimlerdir. Kendilerinin görev aldığı dönemde, ağırlıklı olarak konvansiyonel bir para politikası uygulandığını bilhassa da bütçe konusunda oldukça titiz davranıldığını hepimiz yakından biliyoruz.

TCMB Başkanlığı görevini üstlenen Erkan ise, çok başarılı bir CV’ye sahip olmanın yanı sıra ABD’nin önde gelen finans kurumlarında üst düzey yöneticilik yapmış ve Ortodoks politikanın deyim yerindeyse bağrından gelen bir Türk kadını…

Henüz ekonomi yönetiminde görev teslimleri yeni yapılmış olduğundan açıklanmış bir ekonomi programı yok. Ancak görev teslimi sırasında Mehmet Şimşek’in dile getirmiş olduğu “rasyonel bir zemine dönmenin tek seçenek olduğu” ifadesi mevcut zeminden sil baştan bir dönüş olacağı fikrini akıllarda uyandırdı ki; ilk eylem de kur tarafında gerçekleşmiş gözüküyor…

Geçtiğimiz hafta ilk 5 günde dolar kurunda yaklaşık yüzde 12’lik bir artış oldu.

Kurdaki bu yükseliş normal koşullar altında CDS primlerinde bir yükselişi beraberinde getirirdi. Fakat tam tersi yönde bir etki olduğunu ve CDS primlerinde düşüş gerçekleştiğini izledik. Eğer sabit kur rejiminde bir ülke olmuş olsaydık buna devalüasyon diyebilirdik. Ancak bu gelişmeler karşısında; varsayımsal olarak serbest, gerçekte ise liralaşma politikalarıyla önemli ölçüde kontrollü olan kur piyasasındaki rezerv kontrollerinin sona ermiş olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla, bu durum olumlu bir geçiş olarak algılanarak, risk priminde düşüşü de beraberinde getirdi.

İlk acı reçete kurdan

- Türkiye yabancı kaynak kullanımı yüksek olan bir ülke. Hasebiyle, gerek ağırlıklı olarak özel sektörün üzerindeki gerekse de kamu borçları hesaba katıldığında kurdaki yükselişin yarattığı kur farkı zararının 1,5 trilyon liralara vardığını görebiliyoruz.

- KKM enstrümanından kamuya çıkan fatura ise kurun her artışında daha fazla kabarıyor.

- Benzin, motorin ve çaya gelen zamlar ilk adım olarak kabul edilirse, ithal ürünlerin fiyatları da enflasyona direkt olarak yansıdığından en pahalı iPhone’u kullanan ülke olmamız artık şaşırtıcı gelmeyecektir.

- Yine aslolan ithal bağımlılığımız ve oradan gelecek üretim maliyetlerinin enflasyona geçişkenliği ise, bu da zamanla genel fiyatlar seviyesini belirleyecektir ki; buna da yine enflasyon denilmektedir.

- İhracatçılar kısa vadede sevinebilir. Ancak girdi ithalatı bakımından bir dönem sonra tekrar maliyet artışı yaşayacaklarından, bu kur seviyesi, emek yoğun ve rekabet edebilmek için düşük fiyata gereksinim duyan kesimi mutlu edemeyecektir.

- Turizmciler için daha ucuza tatil paketi satmak bir nevi sürümden kazanmak olarak görülebilir. Ancak kişi başı döviz gelirini arttırmak gerekliliği gözden kaçmamak kaydıyla…

- Dövizi hatta (kur etkisiyle) altını olanlar kısa vadede servetlerini artıracaktır. Ama sabit gelirli kesim için gelir dağılımındaki adaletsizliğin negatif yönde açılacağı da kesindir.

Kur ne zaman dengelenir?

İkinci aşamada yapılacak faiz artışı yoluyla dengelenebilecektir. Fakat dengelenmesi beklenen kurların, ülkeye net döviz girişi sağlanmadıkça düşüş eğilimine girmesi zaman alacaktır.

 Geçtiğimiz hafta BofA yatırımcılarına gönderdiği bir raporda: -lirada long pozisyona geçme şartlarını dolar kurunun 25 lira olması, politika faizinin yüzde 40 olması, kura herhangi bir müdahale olmaması ve dahi dolar için küresel görünümün yukarı yönlü olmaması- gibi koşulları sıralıyor. Ki; bu da küresel sıkılaşma bitmeden çok fazla bir şans olmadığı yönünde yorumlanabilir.

Diğer taraftan, net döviz girişinde turizm ve dış ticaret fazlası yaratmanın dışında en önemli kaynak sermaye hareketleri olarak ifade edilebilir. İlk etapta beklenen sıcak para girişi için önümüzde yine acı reçete yaratabilecek koşullar var gibi durmakla birlikte bu acı reçetelerin uygulanması ülkemiz için hayırlı ve kaçınılmaz gözükmektedir. Bu reçetelerle eş zamanlı olarak teknoloji yoğun üretime ağırlık vermek, ülkemizi orta ve uzun vadede en büyük ekonomilerden biri haline getirecektir.

 Özetle, konvansiyonel politikalara dönmenin getirdikleri ve götürdüklerine bakıldığında kısa vadede zorluklar yaşanabileceği aşikar. Şimşek’in ifadesiyle ekonomi yönetimi gibi ağır bir görev üstlenmiş durumda. Şahsi kanaatimce, yeni ekonomi yönetimi bu ağır görevin üstesinden gelecektir. Buna hem tüm kalbimle hem de tüm aklımla inanıyorum.

Haftanın Sözü: “Kaptanın hüneri dalgalı denizde belli olur.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar