Yeni dünyada korumacılık

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

Dünya dönüyor. Dönerken de değişiyor. Değişim hızı henüz yavaş denilebilecek düzeyde. Ama hızlanacağına dair önemli işaretler de var. Değişimin ve hızın ana sürükleyicisi teknolojideki yeni arayışlar. Bunlar somutlaşıp, ekonomiye indirildiğinde ekonomik değişim hızlanıyor. Değişim bir tür yarış gibi. Ama kapitalizmin her yarışında olduğu gibi bu kez de bu değişim dengeli olmuyor. Bazı üretim alanları ve bazı ekonomiler bu yarışta geride kalıyor ya da geride kalacakmış gibi hissediyor. Geride kalacak olma duygusu iktisadi gelişmede de geride kalma, konumunu yitirme korkusunu besliyor. Bu tür algılar özellikle teknolojide kapsamlı bir dönüşümün öncülük ettiği süreçlerde daha belirgin hale geliyor. Korku korunma refleksini uyarıyor. Ulusal ekonomilerin koruma duvarlarının arkasına çekilmesi yönünde talepler yoğunlaşıyor. Siyaset pratiği de birçok ülkede bu doğrultuda yenileniyor.

Bu tür korkular, hele bir de popülist siyasetle kol kola girerse, en beklenmedik noktalarda olmadık girişimlere neden oluyor. Bugünün dünyasında bu tür kombine girişimlerin yaygınlaşma eğiliminde olduğu söylenebilir. Üstelik bu girişimler eskiden olduğu gibi sadece kalkınmada ipin ucunu kaçırmış, geriye düşmüş ülkelerden gelmiyor. Zamanımızın gelişmiş ülkelerinde de benzer korku söylemleri ve önlem talepleri var. Geçtiğimiz seçim döneminde Avrupa’da yaşanan popülizmin kayda değer gelişmeler sağlamasının gerisinde bu tür süreçler yattığını biliyoruz. Bu tür reflekslerin özellikle Doğu Avrupa yöresinde iktidara uzanmış olması ve bu gelişmede popülist siyasetin önemli rol oynaması, söz konusu dinamiğin ciddiye alınması gerektiğine işaret ediyor.

Son dönemde bu tür süreçlerin en önde gelen örneği Trump’ın Amerikası kuşkusuz. Trump’ın son seçimde yeni dünyada ABD’nin eski konumunu yitireceği, geriye düşeceği ve sonuçta tüm vatandaşlarının fakirleşeceği söylemini seçim propagandası olarak yaygın biçimde kullandığı biliniyor. Bu söylemin popülist siyasetin son ve açık bir örneği olarak nitelendiği de malum. Buna rağmen popülizmin cazibesi burada da işe yaradı, Trump belli bir ölçüde seçmenin oyunu cezbetmeyi başardı ve seçimi kazandı. Trump bir işadamı. Kapitalist yapılanmanın bir ögesi anlayacağınız. Böyle bir siyasi figürün “geriye düşüyoruz” korkusuna kapılıp, ekonomiye müdahale edilmesini, rekabet koşullarının bozulmasını, devlet otoritesi eliyle piyasa dışı avantaj kazanılmasını ve bu avantajın özel aktörlere kullandırılmasını böylesine aleni biçimde talep edip, dünyaya ilan etmesi ABD’de dahi geleceğe dönük değişimden ne denli korkulduğunu ortaya koyuyor. Siyasette söylem ve eylem her zaman el ele yürümüyor. Çoğu zaman eylem söylemden kopuyor. Trump örneğinde de böyle oluyor gibi. Başkanın seçim sürecinde yüksek sesle dillendirdiği pek çok vaat gün yüzü görmedi. Ama yine de “ABD içeriye mi kapanacak” sorusunu sorduracak kadar agresif örnekler de sergilendi. Örneğin, Trump’ın ilk icraatlarından birisi ABD’yi Pasifik ülkeleri arasındaki serbest ticaret anlaşmasından çıkartmak oldu. Ardından öteki ülkeler ve ülke gruplarıyla yapılmış benzer ticaret anlaşmalarını yeniden müzakereye açtı. Henüz gümrük vergilerinde beklenen yükseltmeler devreye girmiş değil. Bunda ticari çıkarı bozulmuş ülkelerden gelen tepkiler kadar dışa açık ekonomiden yararlanan ABD’li iş adamlarının baskısının rol oynadığı biliniyor. Trump da küreselleşmiş dünya ekonomisinde Amerikan şirketlerine daha avantajlı bir yer açabilmek için bu tür girişimleri sürdüreceğini açıkça söylemeye devam ediyor.

Uluslararası ticaretin ulusal ekonomiye getirdiği rekabet baskısından bunalmış, büyüme ivmesini kaybetmiş ekonomilerde ticareti kısıtlayarak yeni bir dinamizm ve yapılanma gerçekleştirmeye dönük girişimler yeni bir heves değil. 1800’lerde İngiliz sanayileşmesinin baskısından yılmış olan Alman ve Fransa’nın öndeki rakibe yetişmek amacıyla kendi ekonomilerine koruma kalkanı arkasına almaları bunun ilk örneklerinden birisidir. !930’lardaki büyük buhranın dünya ticaretinde yarattığı daralmayı telafi etmek için ulusal ekonomileri koruma altına alıp, ithal mallarının içeride üretilmesini sağlama dinamiği de benzer bir örnek sayılabilir. İkinci dünya savaşı sonrasında sömürgeciliğin tasfiye edilmesinin ardından yeni kurulan ulus devletlerin kendi ekonomilerini yapılandırmak amacıyla dış ticareti kısıtlayıcı önlemlerle ekonomiye müdahale ettikleri, öteki gelişmekte olan ülkelerin de buna heves edip koruma duvarları arkasında bir sanayileşmeyi denedikleri de yakın tarihin iyi bilinen bir örneğidir.

Son dönem örnekleri içe kapanıp, dünya ekonomisinden koparak sanayileşme ve büyümeye çabalamanın pek çıkar yol olmadığını göstermiştir. Bu gelişmeyi izlemiş olanlar şimdi yaygınlaşma eğilimine giren dışa kapanma hamlelerini kuşku ve kaygıyla karşılıyorlar. Korumacılık eski dünyada sıkıntılar yarattı. Yeni dünyada benzer deneylere girişmenin akıbeti de benzer olur herhalde.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018