Yeni dış politikaya ihtiyaç var!
Mısır’daki siyasi kilitlenme devam ediyor. Mursi rejiminin kardeşi Tunus yönetimini de sıkıntıların beklediği anlaşılıyor. Büyük ümitlerle başlayan Arap Baharı büyük sıkıntıların içine yuvarlanmış durumda. İlk değişim dalgasını memnuniyetle karşılayan Batı dünyası, bu gelişmelerin ürünü Mursi rejimini sahiplenmekte pek istekli çıkmadı. Özellikle Birleşik Devletler, Mısır ordusunun demokrasi inşa etmeye çalıştığını beyan ederek, mevcut yönetim yapısını benimsediğini açıkladı.
Sayın Başbakanımız ve Dış İşleri Bakanımız bize, tüm dünyada Mursi rejimini kayıtsız, şartsız destekleyen tek ülke olmak mazhariyetini kazandırmış bulunuyor. Dış İşleri Bakanımıza göre ilkesel politika izliyormuşuz. İyi, güzel de, her zaman ilkesel dış politika izlediğimizi söylemek kolay gözükmüyor. Şimdilerde unutulsa da Darfur’da Ömer el Beşir yönetimi etnik temizlik işlerini hala sürdürüyor. Bu konuda yöneticilerimizin olumsuz görüş belirttiğini hatırlamıyorum. İlkeli dış politika izlediğimize göre, eleştirileri dikkatimden kaçmış diye düşünmek isterim. Herhalde Suudi silahlı kuvvetlerininin Bahreyn’de Şiilere karşı giriştikleri ezme harekatının karşısında gösterdiğimiz ilkesel direniş de, dikkatimden kaçmış olsa gerek.
Sayın Başbakanımız, duygularını kamuoyuyla ve uluslararası camiayla paylaşmaktan çekinen birisi değil. Diplomasi alanında kullanılmasına alışılmamış, samimi bir dil kullanıyor. Tabii, böyle samimi dil kullananların, kendilerine ve ülkelerine karşı başkalarının da samimi dil kullanmalarına imkan tanıdıklarını görmemiz lazım. Malumunuz bu işlerde mütekabiliyet esastır. Ancak, samimi dil kullanmanın uluslararası ilişkilerde yaygın olmamasının nedenleri olduğunu unutmamak gerek. Barışçıl çözümler üretmek için aslında birlikte bulunmaktan, iş görmekten hazzetmediğiniz ülkeler ve onların temsilcileri bir araya gelmeniz, konuşmanız, müzakere etmeniz, uzlaşma aramanız gerekiyor. Bu ortamlarda, samimiyetten uzak, sahte nezaket çerçevesinde davranmak, ortak amaçlara ulaşılmasını imkan sağlayan bir yaklaşımdır.
Samimi bir dil ve samimiyeti tartışılabilir bir ilkesellik yaklaşımının Türk dış politikasını başarıdan başarıya sürüklemediği artık kesinleşmiş görünüyor. Bölgemizde ve dünyada yalnızlık içine sürükleniyoruz. Bu sonuçta iktidar partimizin Orta Doğu’da Türkiye’nin tek başına düzen kurucu olabileceği, fikri akrabalık içinde olduğu rejimleri destekleyerek bölgesel liderlik konumunu sağlamlaştıracağı konusundaki abartılı değerlendirmelerinin önemli payı var. Bölge liderliği tasavvuru ilk Suriye’de Başar Esat’ın başarıyla direnmesi karşısında darbe almıştı. Şimdi anlaşılıyor ki, bütün dünyanın ilgilendiği, devler arasında yoğun rekabetin yaşandığı bir bölgede kaynaklarımızın elvermediği bir düzen kuruculuk girişimi bizi güçlendirmedi, tersine herkesle ilişkimizi bozdu, bizi yalnızlığa sürükledi.
Zararın neresinden dönülse kardır. Uluslararası politikada dargınlıklar, doğru politikalar izlenirse, kolay unutulabiliyor. Dış politikamızı gözden geçirmek ve yeniden şekillendirme çabasına gerek var. Pekiyi, hükümetimiz bunu yapabilir mi? Başbakanımız geçmişte çok sert söylemlerle ifade ettiği tutumlarını değiştirebildi. Libya’da reddettiği NATO müdahalesini kabul etti. Suriye’de ikinci bir Cenevre konferansına razı oldu. Belki dış politikamıza kapsamlı bir değişiklik gerekliliğini de kabullenecektir. Buna şiddetle ihtiyaç var.