Yeni çapa ile tüneli aşmak

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Bu coğrafyanın doğasından ya da bu toplumun genlerinden midir bilmem, şartlar uygun ve ortalık sütliman iken kuantum sıçramaları yapacak organize bir çaba içine girmek yerine anlamsız bir rehavete kapılıyor, hatta enerjimizi israf edecek yapay gerilimler yaratıyor, ancak işler sarpa sarıp da tünelin sonunda çıkmaz sokak görününce çoktan sonuçlandırmış olmamız gereken akılcı rotaya dönüyor, doğru adımlar atmaya başlıyoruz. Ne var ki bu arada epey zaman kaybetmiş, önemli bazı fırsatları kaçırmış, en önemlisi de zirvelere sıçramak yerine çukurlardan atlamak ile yetinmiş oluyoruz. Şu sıralarda tam da böyle bir dönem yaşamakta olduğumuzun belirtileri artıyor.

Yeni çapa ve mali kural

Nitekim küresel krizin artık reel sektörümüze de yansıyan etkilerine rağmen h‰l‰ ilgi çekmeye devam eden, ancak talepte ve büyüme temposunda ortaya çıkan duraklama nedeniyle belirsiz bir dönemden geçtiği anlaşılan Türk ekonomisinde makul politikaların ipuçları görülmeye, şimdiye kadar başarı için yeterli sayılan mali disiplin ve sıkı para politikası dışında yeni ve tutarlı bir büyüme programı ve stratejisi hazırlığı yoğun bir şekilde seslendirilmeye başlandı.

İki hafta önce bu köşede temel özelliklerine değindiğimiz Orta Vadeli Program, Maliye politikası alanında başarı için teknik bir çalışma ile tanımı yapılacak "mali kural"a bağlı kalınacağını ve bunun yeni bir çapa gibi kalıcı bir hale getirileceğini öngörüyor. Kuralın içeriğinde bütçe açığı, faiz dışı fazla ve kamu borcunun milli gelire oranı kavranmış olacak. Ayrıca para politikasında da Maliye politikası ile tutarlılık ve uyum gözetilecek.

Bu başarı hedefinin gerçekçiliği ve ulaşılabilirliği, bütçenin başta vergi olmak üzere gelir ve harcama ayaklarında programda belirtilen muhafazakar sınırlara uyulup uyulmayacağına bağlı. Vergi sisteminin mevcut etkinlik düzeyinde yapılabileceklerin son derece sınırlı olduğu açık. Gelir vergisinde bir iyileşme, kayıtdışı ile ilgili yapısal zaafımıza kararlı ve kapsamlı bir politika panzehiri geliştirmezsek, mümkün değil. Dolaylı vergilerde ise yük dünya ve AB ölçülerini aştığı ve ayrıca nisbi fiyatlara/enflasyona olumsuz etkilerinin maliyeti artacağı için yolun sonuna gelinmiş gibi. Bu durumda bütçe harcamalarında sıkı bir kontrol gibi siyasal iktidarların pek de hoşlanmayacağı bir politika kaçınılmaz gibi duruyor.

Kamu ve özelde rol dağılımı

Kamu kesimi, böyle disiplinli ve kontrollü bir program izlerken, kalıcı büyümeyi, ihracatı ve ekonomide yüksek katma değer üretimine yönelik dönüşümü sağlayacak enerji nasıl sağlanacak? Bu noktada artık ekonomide öncülüğün ve motor işlevinin özel sektörden beklendiği, kamunun düzenleyici ve yönlendirici otorite olarak bu dönüşümün önündeki engelleri kaldırmaya odaklanacağı, bununla bağlantılı olarak AB, IMF gibi çapaların ve yapısal reformların sürdürülmesinin önemini koruyacağı anlaşılıyor.

Peki, böyle bir genel çerçeve Türkiye'nin olası krizlerden sakınmasına, üstelik makul yükseklikte ve kalıcı bir büyüme yörüngesine girmesine yeter mi? Bizce prensip olarak evet, ama düzenleyici ve yönlendirici kamunun bu temel işlevleri ile ilgili hayati hatalar yapmaması koşuluyla. Yani bir taraftan son yıllarda iyi bir sicil tutturduğumuz mali disiplini sürdüreceğiz, diğer taraftan 5018 sayılı "kamu mali yönetimi ve kontrol kanunu" çerçevesinde yerel yönetimler de dahil kamu idarelerinin mali kurala yönelik eşgüdümünü ve yeni teşvik sistemi tasarımı ile de kaynak dağılımında etkinliği sağlayacağız. Daha önce de söylemiştik, önemli olan hedef büyüklüklerin düzeyinden çok, açıklanan hedeflerde ne kadar samimi ve uygulamasında ne kadar kararlı olunduğudur. Bu açıdan hiç de uçuk olmayan ve bu nedenle samimi görünen program hedefleri, hükümetin bundan sonraki kararlı uygulamasıyla ekonomide istikrarsızlık eğilimlerini dizginlemeye elverişli görünüyor.

Risk düşerse fırsat artar

Kuşkusuz en önemli sorunumuzu, cari açığı unutmaya imkan yok. Ancak onun bir sebep değişken değil, sonuç değişken olduğunu unutmamalıyız, bugünden yarına ortadan kaldırılamayacağını da. Türkiye kısa vadede istikrar görüntüsünü pekiştirirse dünyadaki göreli cazip konumunu sürdüreceği için hem kredi, hem de portföy ve doğrudan sermaye çekmekte zorluk çekmeyebilir. Orta ve uzun vadede ise sayısı ve ahengi artan çapalar ve kayıtdışı, teşvik gibi kararlı etkinlik politikalarıyla ekonomik yapıda sağlanacak dönüşümle önce dış ticaret açığını, sonra da cari açığı düşürmek hedeflenmelidir.

Eskisinden giderek farklılaşan bir dünya tablosunda Türkiye gibi dinamik, nispeten bakir ve üstelik de genç ülkelerin önlerindeki fırsatlar, eğer içe kapanmaz ve kendi kaynaklarını geliştirip doğru kullanmayı becerebilirlerse, olgun ve yaşlı gelişmiş ülkelerden daha fazla.

Artık sadece yüksek getiri ile değil, düşük risk ve istikrar ile de cazip olmaya çalışmalıyız. Aslına bakarsanız, farkında değiliz ama, giderek oluyoruz da...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019