Yeni Bull
İşletme yazını bir ‘fikri’ pazarlamaya karar verdi mi bunu durdurmak olanaksızdır. Geçen hafta maalesef Türkçe karşılıklarından tam bir memnuniyet elde edemediğim İngilizce ‘bullshit’ kelimesini örneklerle açıklamaya çalıştım. Gün geçmiyor ki biri bir yerden bir laf duyuyor ve oturuyor bunu yeri yerinden oynatacak bir ‘yenilik’ diye anlatıyor. Veyahut, kendi oturuyor bir fikir geliyor aklına onu çeviriyor kitap yapıyor. Kitaptan makaleler üretiyor. Makaleler konferanslara, konferanslar danışmanlık kontratlarına yol açıyor. Bu müşteriler ‘ne len bu?’ diyene veyahut danışmanın yaptığı işler durumu eskisinden beter hale getirene kadar devam ediyor. Bunun peşinden bir başka kişi veya gurup çıkıyor ve ‘bullshit-cycle’ yani bullshit-dögüsü sil baştan başlıyor.
Geçtiğimiz hafta pek sevdiğim hocam ve meslektaşım Ömer Yağız’ın vefatı münasebetiyle ODTÜ İdari İlimler Fakültesi’nde yapılan törene katıldım. Ömer Abi 1968 yılında ben ÖDTÜ İşletmecilik Bölümü öğrencisiyken bize zaman ve hareket çalışması veya bazı kaynaklarda süre devinim incelemesi olarak çevrilen time and motion study dersini vermişti. Desin amacı iş süreçlerini veya iş süreçlerinin parçalarını en az girdiyle tamamlamaları için yapılan bir çalışmaydı. Ben projemi Et ve Balık Kurumu’nun mezbaha bölümünde yapmıştım. Hala et yediğime hayret! O zamanlar etkinlik ve etkililik veya verimlilik ön plana alınırdı. 1970’lerden sonra bu Taylorist yaklaşım tu kaka edildi (bu arada Taylorist yaklaşıma büyük sempatim olduğunu sanmayın). Yerine de pek bir şey konmadı. Yerine diye ortaya atılan şeyler içi boş, dışı cilalı safsatanın ötesine geçemedi.
Sanmayın ki bu ‘bullshit’ yaklaşımlara eğitimsiz yöneticiler kapılıyor. 1984 yılında ABD’nin Kaliforniya eyaletinde telefon tekelini elinde bulunduran Pacific Bell şirketi ABD Hükümeti’nin telefon pazarını rekabete açma kararı karşısında önlem almaya karar verdi. Güçlü rakiplerle karşılaşma tehlikesi karşısında kalan her yönetim gibi Pacific Bell yeniden yapılanma, iş gücü küçültme ve marka yenileme gibi önlemler almaya çalıştı. Yönetime bu yeterli görünmedi. İşletme yönetimine göre şirketin kültürü değişmeli, çalışanlar ‘kâr’ amaçlı çalışmayı öğrenmeli ve girişimci olmalıydı. İşletmenin 23 bin çalışanının kültürel bir değişime ihtiyaçları olduğuna emindiler. Pacific Bell örgütsel-gelişme konusunda kendine isim yapan bir danışman aradı ve buldu: Charles Krone. Krone hemen işe koyuldu ve derhal yöneticilerin düşünce ve davranışlarını değiştirme amacına yönelik bir eğitim programı tasarladı. İster inanın ister inanmayın bu program için şirket 147 milyon dolar harcamaya hazırdı. On günlük program süresince katılımcılar ‘alignment-bir hizada çalışmak’; ‘intentionality-amaçlılık‘; ve ‘end-state-visions – son durumu öngörme’ gibi ne olduğu pek de anlaşılamayan kavramlarla dolu ‘bullshit’ dinlediler. Sonunda şikayetler başladı. Bir yönetici şirket dışında kimsenin bu yeni kavramları anlamadığı, şirkette toplantılar yapmaktan iş yapılamadığını söyleyerek bu programa harcadığımız para ve vakti işimize harcasaydık çok daha fazla iş çıkarırdık dedi. Şirket itirazlara kulak asmadı. Programı terk eden yöneticileri tehdit etti. Bazı katılımcılar parlamentodaki temsilcilerine yazarak şirketin mistik düşünceleri zorla kabul ettirmeye çalıştığını ileri sürdüler. En sonunda Pacific Bell pes etti ve danışmanın! Adıyla Kroning olarak bilinen programa son verdi ama o zamana kadar da 40 milyon dolar harcadı.
Kroning bu ‘bullshiti’ nereden buldu? Programın fikir babası George Gurdjieff isimli bir Rus mistikti. Hani insan ruhunu anlayan ve anlatan insanlar falan. Gurdjieff’e göre çoğumuz günlerimizi uyur gezer gibi geçiriyorduk. Ancak kafamıza yerleşen düşünce kalıplarından kurtulursak gerçek potansiyelimize ulaşabilirdik. Falan filan. Günümüzün bullshit literatürüne kıyasla Kroning masum bile sayılabilir. Yıllar önce Filipinlerde liderlik konusunda bir konferans vermeye davet edilmiştim. Benden en son liderlik ‘teorileri’ hakkında bilgi almak istediler. Ben liderlerin, lider doğduğuna ve birinin eğitilerek lider olamayacağına inanan ve konuyu kestirip atan biri değilim ama, millete esoterik şeyleri ‘En son liderlik kuramları’ başlığı ile anlatacak biri de değilim. Kendilerine lider diye kimi tanıdıklarını sordum. Öyle ya lider var lidercik var. Söz gelimi Adolf Hitler bir lider miydi? Dedim birbirlerine baktılar. “Bakın” dedim “lider bir sürü adamı peşine takıp, çöllerde kırk yıl dolaştırıp bunun sonunda da altında petrol olmayan tek araziyi işte ‘vaat edilen topraklar’ diye peşindekilere kakalayıp üç bin beş yüz yıl onları buna inandıran adama da yakışan bir sıfattır.” Musa’dan bahsediyordum. Neyse konferansı verdim ama ‘en son kuramlara!’ değinmeden.
Şimdi işletmecilik literatüründe yine esoterik fikirler uçuşuyor. Her hafta bir şeyler yazmak zorunda olan dergi köşe ve sayfa sahipleri, yılda en az iki tane ‘akademik’ makale yazmak zorunda olan hocalar, ekmeklerini ‘fikir’ satarak kazanmaya uğraşan danışmanlar falan bir şeyler yaratmak zorundalar. Onlar da evvel Allah yaratıyorlar. Bakın en son neler okudum.
Söz gelimi ‘uzaktan kontrollü personel’ var. Bu ne demek? İşe gelmeyip de Internet, telefon falan vasıtasıyla evden çalışan personel. Bunlara ‘remote workers’ deniliyor. Şimdi bazı danışmanlık şirketleri bu konuda fikir satıyorlar. Bu tip personeli idare için özel yazılımlar bile üretiliyor.
Sonra ‘video pazarlama’ varmış. Klasik reklamcılık yerine Internet üzerinden video ile reklam yapmak konusunda da ‘uzmanlar’ var. Bu da yeni bir gelişmeymiş. İnsanlar video reklamlar seyretmeye alışmışlar. Pazarlamada artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacakmış. Falan filan.
Efendim artık kaliteli personel ucuz değilmiş. Dolayısıyla ücret sistemlerinin yeniden gözden geçirilerek kaliteli personeli işletmeye çekecek reformlar yapılmalıymış. Kaliteli personel ne zaman ucuzdu ki? Kaliteli personel ne demek? O da başka bir soru. Bunun üniversal bir tanımı vardı da ben mi bilmiyorum. Neyse bunun da kalemşorları ve danışmanları var.
Üzerinde çok gürültü koparılan bir başka ‘yenilik!’ yapay zeka. Vikipedi’ye göre ‘yapay zeka bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara benzer şekilde yerine getirme kabiliyeti. Buna İngilizce artificial intelligence kavramının akronimi olan AI deniliyormuş. Bir bilgisayarın ne olduğunu anlamadığım ‘zeki canlılar’ gibi faaliyet göstermesi konusunda da danışmanlar ve kalemşorlar var. Bu bilgisayarları tasarlayanlar en zekiden daha zeki olmalılar ki sistem işe yarasın.
Bir başka ‘yeni’ eğilim ‘marka elçileri’ adı altında yeniden pazarlanan aslında babadan görme bir uygulama olan markanızı, işletmenizi ve onun sunularını lanse edecek birilerini bulmak. Hani kepek şampuanı satan firmaların futbolcu Messi’yi kullanmaları gibi. Yenilik bu reklamı sadece ünlülere değil de işletmenin elemanlarına yaptırmakmış! Bunu size anlatacak bilenler! Var.
Tüketici odaklı işletme kavramı da yeniden pazarlanıyor. Müşteri her zaman haklıdır ilkesi ben bildim bileli vardır. Şimdi müşteri ne istiyor? Sorusuna cevap bulmak için ‘yeni’ teknikler varmış. Vardır mutlaka. Yaptığın iş ne kadar farklı bilmiyorum. Veri toplayacaksın, verilere bakıp müşterinin ne istiyor, neye ihtiyacı var, neyi alabilir (bunların aynı şey olmadıklarını daha önce tartışmıştık) bulmaya çalışacaksın. Bunun neresi yeni bilmiyorum. Ne yaptığın değişmiyor nasıl yaptığın elbette değişiyor.
Personelin eğitimi önem kazanmış. Değişen iş koşulları bunu zorunlu kılıyormuş. Ancak bu eğitim eski eğitim programları gibi olamazmış çünkü hem iş teknolojileri değişmiş hem de insanlar. Bunun neresi yeni pek anlamadım. Bu zaten hep böyleydi.
Bir de yeni nesil var. Biri 16 biri 14 yaşında iki erkek torun sahibi olan biri olarak sizi temin ederim bunlarla ne yapılacağı konusunda en azından benim hiç bir fikrim yok. Neredeyse ellerinde bir ekranla doğan bu nesil 2020 tarihinde iş gücünün yarısını oluşturacak. Ama anlaşılan bu konuda engin! Fikir sahibi yazarlar ve konferansçılar var. Bu yazarlar ve konferans ehilleri değişik bir insan türünü işletmelerde verimli kullanmanın yollarını biliyorlarmış. Şimdi Z-jenerasyonu da geldiğinden elinde tablet le doğan ve şu sıralar genç yöneticilerden sayılanların da işleri zormuş. İstediğiniz anne babaya, dede büyük babaya sorun bu zorluğa şehadet edeceklerdir ama ne yapılacağı konusunda bir fikirleri yoktur.
Tanrı sizi bullshit pazarlamacılarından korusun ki.
Sağlıcakla kalın