Yeni bir stratejiye ihtiyaç var

Burak Tayiz
Burak Tayiz Yeşil Odak burak.tayiz@dunya.com

21. yüzyılın başı, dünya liderleri için bü­yük bir umut ve kendine güven dal­gasıyla başladı. Hedefleri büyüktü: Tüm in­sanlığı yoksulluktan kurtarmak ve gelişme hakkını evrensel bir gerçeklik haline getir­mek...Yaklaşık 15 yıllık bir sürecin ardından, bu umutlar gerçeğe dönüşme yolunda ilerli­yor gibi görünüyordu. Cesur bir hedef belir­lendi: 2030’a kadar her yerde yoksulluğu ve açlığı sona erdirmek.

Ancak bugün geldiği­miz noktada, bu vizyonun büyük ölçüde ger­çekleşmediği açık. Dünya Bankası’nın son Küresel Ekonomik Beklentiler raporuna gö­re, gelişmekte olan ekonomiler için uzun va­deli büyüme görünümü, yüzyılın başından bu yana en zayıf seviyesinde. Mevcut büyü­me oranlarıyla, bugünün 26 düşük gelirli ül­kesinden yalnızca 6’sının, 2050’ye kadar orta gelir statüsüne ulaşması bekleniyor. 2030’a kadar 622 milyon insan aşırı yoksulluk için­de kalmaya devam edecek ve açlık sorunu, ne yazık ki benzer bir seviyede devam edecek.

İklim değişikliğinden sert gerçeklere

Gelişmekte olan ekonomiler, 21. Yüzyıla, en zengin ekonomilerle gelir farkını kapat­ma hedefiyle girdi. Ancak bu yolda karşıla­rına çıkan engeller, hedeflerine ulaşmala­rını zorlaştırdı. Bir zamanlar yükselişlerini destekleyen faktörler ortadan kalkarken, ye­ni tehditler gün yüzüne çıkmaya başladı: Za­yıf yatırım ve düşük üretkenlik, yaşlanan nüfus, artan ticaret ve jeopolitik gerilim­ler, iklim değişikliğinin büyüyen tehlikele­ri ve dahası…

Buna rağmen, gelişmekte olan ekonomiler yine de önemli ilerlemeler kay­detti. 1970’lerden bu yana en hızlı ekono­mik büyümelerini yaşadılar ve küresel eko­nomideki payları yüzde 25’ten yüzde 50’ye yükseldi. Ancak bu ilerlemenin çoğu, 2008- 2009 Küresel Mali Krizi’nden önceye daya­nıyor. 2010’lardan itibaren ise ekonomik bü­yüme yavaşlamaya başladı ve küresel ticaret­teki bozulmalar, kamu borçlarının artması ve doğrudan yabancı yatırımların azalması gibi sorunlar baş gösterdi.

Gelir adaletsizliği ve sürdürülebilir kalkınma

Bu ekonomik gerilemenin en büyük etki­si düşük gelirli ülkelerde görüldü. Dünya­nın en fakir bölgelerinde nüfusun yüzde 40’ı hala günde 2,15 dolardan daha az bir gelirle yaşamaya çalışıyor. 21. yüzyılın başında dü­şük gelirli olarak sınıflandırılan 63 ülkeden yalnızca 39’u orta gelir statüsüne geçebildi. Hindistan, Endonezya ve Bangladeş gibi ül­keler yükseldikçe, Suriye ve Güney Sudan gibi ülkeler durgunlaştı. Bu ülkelerin çoğu, enflasyona göre ayarlanınca, son 15 yılda ne­redeyse sıfır gelir artışı gösterdi.

Gelişmek­te olan ekonomilerin yüzleştiği tüm bu zor­luklar; söz konusu ülkelerin, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak adına daha kapsayıcı ve uzun vadeli stratejilere duyduğu ihtiyacı açıkça ortaya koyuyor. Ekonomik büyümeyi destekleyen yapısal reformların güçlendiril­mesi sosyal adalet ve sürdürülebilir kalkın­mayı da hedefleyen politikalar, düşük gelir­li ülkelerin yoksulluk döngüsünü kırmasına yardımcı olabilir. Ama sürdürülebilir kalkın­ma, yalnızca ekonomik göstergelerin iyileşti­rilmesiyle sınırlı kalmamalı.

Sürdürülebilir kalkınma ve gelecek

Bu inişler ve çıkışlar, gelişmekte olan eko­nomilerin bu yüzyılın ilk çeyreğinde neyi doğru neyi yanlış yaptıklarının altını çiziyor ve sınırlarının ötesinde ne olursa olsun ken­di ilerlemelerini planlamak için önümüzde­ki yıllarda neler yapabileceklerine ışık tu­tuyor. Bu nedenle önümüzdeki 25 yıl, geri­de kalan 25 yıldan daha zorlu olacak.

Ancak doğru politikalar, sürdürülebilir kalkınma odaklı stratejiler ve çevresel, sosyal ve eko­nomik dengeyi sağlayan çözümlerle bu zor­luklar fırsata dönüştürülebilir. Gelişmekte olan ülkelerin artık yalnızca diğer ülkele­rin politikalarına bağlı kalmak yerine, ken­di sürdürülebilir kalkınma yollarını belirle­meleri gerekiyor. Bu yarışta, yeşil ekonomi, döngüsel üretim modelleri, yerel kaynakla­rın verimli kullanımı ve sosyal eşitlik odaklı politikalar olmadan, hedeflerine ulaşmaları mümkün olmayacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Muhasebe vakti 19 Şubat 2025
Ateşkesten arta kalanlar 05 Şubat 2025