Yeni (bir felaket) hikayesi: Lirayı euro karşısında sabitlemek
Gazetemiz DÜNYA bir süredir “Türkiye’nin yeni hikayesi ‘euroya geçiş’ olabilir mi?” sorusunu çeşitli uzmanlara tartıştırıyor. Bu fasıldan geçen hafta “Yeni hikaye: Euroya geçmek mi demokrasi ve hukuk mu?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Özü şöyleydi:
“…Türkiye gibi makroekonomik istikrara yönelik sorunlarını bile henüz halledememiş ve düşük verimliliğe sahip ülkelerin, euroya geçmek ellerinde bile olsa euroya geçmemeleri gerekiyor. Kaldı ki euroya geçiş tek taraflı alınabilecek bir karar değil; bu mümkün değil çünkü. Önce Avrupa Birliği (AB) üyesi olacaksınız. Zaman geçecek ve bir dizi ön koşulu sağlayacaksınız ancak ondan sonra euroya geçiş ‘hakkınız’ oluyor. İşte bu noktada euroya geçişin bizatihi kendisi değil ama geçiş süreci önem kazanıyor. Bu sürecin başında AB üyesi olma koşulu bulunduğuna göre aslında euroya geçiş değil de AB’ye giriş süreci olarak değerlendirmek gerekiyor meseleyi. Böyle bakınca da neden bu sürecin önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkıyor.”
Euroya geçişi savunanların bir önerisi daha var. Euroya geçiş aşamasından önce, bir süreliğine liranın euro karşısında sabitlenmesini, farklı bir ifadeyle ‘sabit döviz kuru sistemi’ uygulanmasını öneriyorlar. Kısadan söyleyeyim: Türkiye’nin mevcut ekonomik koşulları ve dünya ekonomisinin durumu ve yakın gelecekte nasıl şekillenebileceğine ilişkin makul senaryolar dikkate alındığında, sabit kur sistemi uygulamak, felaketimiz olur.
‘Türkiye’nin mevcut ekonomik koşulları’ derken özellikle şu olgular önemli: Dünya’nın en düşük tasarruf oranlarından birine sahibiz. Bu nedenle, gelişmiş ülkelerin üçte ikisi düzeyindeki bir yatırım-milli gelir oranını yakalayabilmek için bile bol miktarda yurtdışından borçlanıyoruz. Bu, bizi uluslararası büyük finans merkezlerindeki faiz ve risk iştahı değişikliklerine karşı son derece hassaslaştırıyor.
Büyük merkez bankalarının politika faizlerindeki yükseliş ve bu ülkelerde finansal yatırımcıların risk alma iştahlarının körelmesi, Türkiye’ye ve ‘benzer’ ülkelere eskisi kadar dış kaynak akmamasına (bu ülkelerin eskisi kadar dış borç bulamamalarına) neden oluyor. Risk alma iştahı tümden kesilirse de bu tip ülkelerden net sermaye çıkışı yaşanıyor. Yani, döviz talebi hızla artıyor; döviz kuru ve yurtiçi faizler sıçrama eğilimi gösteriyorlar.
‘Dünya ekonomisinin durumu ve yakın gelecekte nasıl şekilleneceğine ilişkin makul senaryolar’ derken asıl olarak kastettiğim şu: ABD Merkez Bankası (Fed) faiz yükseltme sürecine yakında başlayacak ve bu süreç 2016 ve muhtemelen 2017’de de sürecek. Bu, uluslararası finansal yatırımcılarının risk iştahlarını azaltacak. Öte yandan, Yunanistan krizinin nasıl şekilleneceği belli değil. Liseden sınıf arkadaşlarımın yazışma grubunda bizim Hakan Halıcı’nın hoş bir biçimde belirttiği üzere, şimdilik tek bilinen “eski Maliye Bakanının Atina motosiklet kulübünde daha mutlu bir hayat sürdüreceği”. Yunanistan sorunu Avrupa’yı yeniden krizin eşiğine getirirse risk alma iştahı falan kalmaz. Yok, Yunanistan sorunu atlatılırsa, bu sefer de, bir süredir yavaş da olsa toparlanan Avrupa ekonomisi nedeniyle Avrupa Merkez Bankası’ndan Fed’in kararlarını bir nebze olsun telafi edici bir politika gelmez.
Uzun lafın özü şu: Bir: Türkiye ekonomisi uluslararası finansal yatırımcıların risk alma iştahlarının belirgin biçimde azalmasına karşı oldukça hassas. İki: Önümüzdeki (en azından) iki yıllık süre, bu iştahın her an azalabileceği, kimi zamanlarda da bıçak gibi kesilebileceği olaylara gebe. Üç: Risk iştahı azalırsa kur artma eğilimine girer, bıçak gibi kesilirse sıçramak ister. Çünkü döviz talebi artar. Dört: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Ankara’nın Tandoğan semtinde euro ya da dolar değil, lira basıyor. Beş: Artan döviz talebi karşısında, kuru sabit tutmak için, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bol kepçe döviz satmak zorunda kalır; elindeki döviz rezervi erimeye başlar. Altı: Bu eriyiş belirginleşince, sabit kur sistemi terk edilmek zorunda kalınır. Yedi: Bunun adına iktisatçılar ‘döviz krizi’ derler. Sekiz: Aynı ortamda yurtiçi faizlerin de sıçrayıp, krizi daha da alevlendireceğinden söz bile etmedim. Dokuz: Bu ortamda sabit kur sistemi olsa olsa ‘yeni bir felaket hikayesi’ olur.