Yeni bir balon ekonomisinin ayak sesleri
Yine güçlü bir balon ekonomisi, yine kriz korkusu. 2007 Ağustos küresel krizinden bu yana 10 yıl geçirdik. Avrupa bankacılık krizini gördük. Gelişmişler, olağanüstü gevşek para politikalarıyla ekonomilerine can suyu vermeyi başardılar. Bugün tekrar “balon ekonomisini” konuşuyoruz. Demek ki bir şeyler yanlış yapılıyor. Oklar çıkış stratejilerine yönelmiş durumda. İlk adım ABD’den. Bu değişim karşısında IMF gelişmekte olan ülkeleri uyarıyor: “rahat kredi koşullarını doğru kullanın.” Bu kaynak sonsuz değil. Piyasa mekanizması işlemiyor. Dolar/TL, FED’in faiz artırımını yakından takip ediyor. ABD tahvilleri krizlerden sonra en güvenli liman olunca, balon ekonomisinin kapısı aralandı. Altın, 1,300’e sanki demir attı.
Zaman zaman gevşeme eğilimine girse de jeopolitik riskler karşısında güçlü durmayı başarıyor. IMF’den sonra BIS’de enfl asyon hedefl erinin gevşetilmesinin doğru olacağını düşünüyor. Gelişmiş ülkelerin enfl asyon ortalamaları yüzde 2’den 0’a indirilmedikçe, şu anda uygulanmakta olan aşırı gevşek para politikasından ağır aksak çıkış balonlar oluşturacak. Büyük bir arz şoku yaşıyoruz. Ancak bunun karşısına çıkan güçlü talep bir yok. Ne Çin, ne Brezilya, ne Rusya kesenin ağzını bu ölçekte açmadılar. Tüketicileri aynı hızla harekete geçirmediler, kamu harcamalarını aynı ölçekte artırmadılar. İşgücü gelirleri üzerindeki yüksek baskı bunu engelledi. Teknoloji, internet, otomasyon, 4. Sanayi Devrimi; tüm bunlar, kişisel gelir artışlarına bir üst sınır çekti. Yine de enfl asyon sınırlı bir artış kaydetti. Çünkü hammadde fiyatları arttı. Satılan malın maliyeti içinde işçilik dışındaki tüm kalemler büyüdü. Bu durum şirketlerin marjlarını daraltmıyor. Teknolojinin ve ekonomik konjonktürün verdiği avantaj, işgücüne nefes aldırmıyor. Türkiye’de faiz artışları; dış borç yükümüzden ve ekonomimizin dolarizasyonundan etkileniyor. Maliye ve para politikamız fiyatlar genel düzeyindeki artışları faizlere yansıtmamakta çok ısrarlı duruyor. Gösterge faizimiz 2 Temmuz’dan itibaren hızla artarken, Fiyat/Kazanç oranımız çok sert düşüyor. Kura ve faize olan hassasiyetimiz dengelerimizi alt üst edebiliyor. Zamanında bir adım atmayan ekonomiler, işler her sarpa sardığında yüz adım atmak zorunda kalırlar. Biz yüzümüzü güneşe dönelim. İhtiyatı elden bırakmayalım. Unutmayalım, bölgesel ve küresel değişimler çok güçlü.