Yeni başarı hikayesi için öncelikler

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Türkiye'nin soğuk savaş döneminden sonra azalmış gibi görünen stratejik önemi ve arazi değeri son yıllarda artış trendinde ve bu trend, anlaşılıyor ki, küresel krizden sonra da devam ediyor. Kriz sonrası toparlanmanın hızlı olması da bunu teyid etti. Batı dünyasındaki hasar dolayısıyla kötüleşen finansman koşullarına rağmen, dünyada her zaman yön arayan yatırım sermayesi var ve ekonomik yapısı sağlam, büyüme potansiyeli yüksek olan Türkiye, özellikle kendi yakın coğrafyasında bir yıldız profili çiziyor. Ancak bu durum şu aşamada henüz karar aşamasına varmış değil, daha çok gözlem ve değerlendirme dönemi içindeyiz. Gözlem ve değerlendirmenin karara dönüşmesi, istikrarın ve dengelerin sürdürülebilir olduğu yönünde destekleyici işaretlere ihtiyaç duyuyor.

İlk adım sürdürülebilirlik

Temel sorunumuz da bu "sürdürülebilirlik" noktası etrafında yoğunlaşıyor. Zaten sürekli konuştuğumuz yapısal reformlar da, esas itibariyle, bu niteliği güvence altına almak sonucunu doğuracak. Çünkü yatırım hevesi, bir yandan canlı ve rekabetçi bir ekonomiyi, diğer yandan krizlerle sekteye uğramayacak istikrarlı bir büyüme eğiliminin varlığını gerektirir.

Bu açıdan toparlanma ile birlikte yeniden sıçrayan cari açık sorunsalını kısa vadede çözme imkanına yapısal nedenlerle sahip değilken, orta vadede sürekli yaşayacağımız seçim atmosferine rağmen buna bir de bütçe açığını ekleme lüksümüz yok. Sadece baş edemeyeceğimiz için değil, hatta belirli sınırları aşmadığı sürece orta vadede baş edebiliyor olsak bile. Asıl tehlike sürdürülebilirlik yönünden kuşkuların ve risk priminin artması, yatırım cazibesinin azalmasıdır.

Üstelik önümüzdeki dönemde olumlu bir ayrışmayı gerçekleştirmek istiyorsak sadece dengeleri korumak ve yapısal reform sürecini hızlandırmak da yetmeyecek. Ülkenin şimdiye kadar gösterdiği performans düzeylerini aşan bir odaklanma ile yeniden şekillenmekte olan küresel düzende çok daha rekabetçi bir ekonomik yapıyı oluşturmamız gerekecek. Böylesine büyük hedef ise zaman kaybetmeden gündem karışıklığından ve ikincil önemdeki kısır uzlaşmazlıklardan kurtulmayı zorunlu kılıyor. Doğrusu bunu on yıllardır becerebilmiş değiliz, ama iddiamızda samimi isek tarihin akışı bize yeni bir fırsat penceresi aralamış bulunuyor.

Rating  sonra  gelir

2004 sonrasında küresel yatırım çekme konusunda gösterdiğimiz gelişme, kredi değerlendirme kuruluşlarının verdiği düşük rating notlarına rağmen istikrarın sağlanması ve yatırım ortamının geliştirilmesi halinde Türkiye'ye yatırımcıların kolaylıkla güven duyabileceğini kanıtlıyor.

Şimdi de, IMF ile yolların ayrılmasına, AB çıpasının da gevşemesine rağmen, arada bir dalgalansa da olgunlaşan demokrasi ve esnek direncini kanıtlayan ekonomisiyle yine yatırımcıların ilgi odağı olmaya aday. Zaten yatırımcılar, rating kuruluşlarına oranla daha hızlı hareket eder ve gelecekte ulaşılacak rating düzeyini öngörerek daha erken karar verir. Yeter ki biz, iyileşen ekonomik göstergelerin ve yatırım ortamının sürdürülebildiği konusunda güven verelim.

Bunun için sadece dengeleri korumayı amaçlayan pasif bir yönetim becerisi ile yetinmemek, bunların hızlı bir büyüme temposu altında bile bozulmayacak bir güce kavuşturacak ekonomik dinamizmi sağlamak zorundayız. En büyük avantajımız olan çalışma çağındaki genç nüfusun istihdam sorununu çözmemiz de bunu gerektiriyor. Son aylarda işsizlik oranında sağlanan düşüşün, mevsim etkisinden arındırıldığında, pek de fazla olmadığını unutmayalım.

Ortak gündeme odaklanmak

Bu açıdan umutlu olmaya izin veren işaretler de yok değil. Ekonomi yönetimi, mali kural şimdilik askıya alınmış da olsa, mali disiplin konusundaki kararlılığın devam ettiğini, zaten azalan dış yatırımlar ve sınıra dayanan vergi sistemi gibi sorunlar nedeniyle bunun kaçınılmaz olduğunu ifade ediyor. Başbakan da, sadece hükümetin değil, iş dünyası ve sivil toplumun da, muhalefetin de ülkenin tek çıkışı olan kalıcı büyüme ihtiyacına odaklanması gerektiğini söylüyor. Bu bilinç, Türkiye'ye yeni ve çıtayı yükselten bir başarı hikayesi yaratacak ortak stratejik program tasarımında yardımcı olabilir.

Ancak basiretli yönetimin eşanlı olarak aktif ve atılgan bir stratejik programla bağdaştırılması gereken bu süreçte hatalara yol açacak tuzaklardan kaçınmak kolay olmayacak. Büyümeyi desteklemek için genişletici politikalarda dizginleri yitirmemek, bunun risk priminin artmasına neden olacağını unutmamak lazım. İşgücü maliyetleri, esnek çalışma mevzuatı, kayıtdışılık, gelir vergisi reformu, yenilikçilik kapasitesi gibi bilinen konularda, farklı kesimlerden gelebilecek direnci göze alarak mesafe katetmek, ülkeyi yatırım odağı yaparak verimlilik ve ihracat performansı konusunda iç dinamiklerdeki kısıtlara bağlı kalmayan bir sıçrama yapmamızı sağlayabilir. Yoksa, potansiyelimizle övünüp dururuz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019