YEDAŞ davası doktora tezi oldu
Özü, hedefleri ve işleyiş ilke ve mekanizmaları bakımından Osmanlı Devleti'nin 1838 yılında İngiltere ile imzaladığı "Baltalimanı Antlaşması"nın neredeyse tıpkı basımı olan 1/95 sayılı Gümrük Birliği Kararı Türkiye ekonomisinin "kapılarını" Avrupa Birliği'ne ardına kadar açalı 14 yıl oldu.
"Baltalimanı" Osmanlı için bir "ekonomik esaret" antlaşmasıydı. Zaten cılız olan imparatorluk ekonomisine İngiltere öncülüğünde Avrupa tarafından vurulan son darbeydi; darbeyi yedi ve yıkıldı gitti! İngiltere öncüydü; çünkü hemen ardından Fransa, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz de sıraya girecekti.
Listeye bakar mısınız: Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan 85 yıl önce Osmanlı ekonomisini siyasi sonuçlarıyla birlikte yıkıma götüren Baltalimanı Antlaşması'nın aktör devletleri bugün Norveç hariç AB'nin üyesi devletler.
1840'lı yıllarda İngiltere'nin öncülüğünde Osmanlı ekonomisine teker teker "girenler" 1990'lı yıllarda cumhuriyet ekonomisine AB'nin kurumsal gücüyle dayattığı Gümrük Birliği Anlaşması'yla" topluca ve zahmetsizce yerleştiler.
Gümrük Birliği, "Baltalimanı"ndan 157 yıl sonra Cumhuriyet Türkiye'sinin ekonomisine ve ulusuna gerçek dışı hikâyeler ve umutlarla "yutturulmuş" bir anlaşmadır; hem de Türkiye'nin siyasi iktidarları, partileri, iş dünyası ve medyası tarafından!
AB bir dava ise…
Önce Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), ardından Avrupa Topluluğu (AT) ve nihayet Avrupa Birliği'ne "üyeliği" Türkiye'nin önüne "uygarlık projesi" olarak koyanlar için AB vazgeçilemeyecek bir dava! 1963 Ankara Anlaşması, 1973 Katma Protokol, 1995 Gümrük Birliği kararı bu "davanın" temel belgeleri.
Gümrük Birliği kararı, Türkiye'nin ne kadar aleyhine ise, Ankara Anlaşması ile Katma Protokol, kullanılabilecek siyasi, hukuki, ekonomik haklar ve imkânlar bakımından o kadar elverişliydi. Gelin görün ki, Türkiye'nin yönetim kadroları, bu imkânların barındırdığı haksızlıklara direnme, haklar için siyasi ve diplomatik mücadele potansiyelini kullanmayı akıllarına bile getirmediler.
Bugün durum şu: AB ne Ankara Anlaşması'nı, ne Katma Protokolü, ne bunların yarattığı hukuku takıyor. Gümrük Birliği'niyse sadece ekonomik olarak değil, siyasi baskı ve tehdit unsuru olarak Türkiye'nin başı üzerinde keskin kılıç gibi sallıyor!
Soru da şu: AB bu ülke için bir "dava" ise bu ne biçim bir dava ki sadece AB'nin isteklerine boyun eğiliyor? "Tam üyeliği" filân bir tarafa bırakın; Türkiye'nin AB sorumluları mevcut hukuki hakları kullanamıyor, mücadele zahmetine katlanmıyor, vatandaşlarının AB kapılarında horlanmasına, iş ve bilim insanlarının bile "vize" engeliyle boğuşmasına ses çıkaramıyor, firmalarının AB rekabeti karşısında ezilmelerini umursamıyor!
Yalnız kurt
AB karşısında bu iç acıtan, utanç veren "boyun eğmişliğe" rağmen anlaşmalardan, o meşhur "müktesebattan" doğan ekonomik haklar için mücadele edenler da var. Çoğul kullandığıma bakmayın; tek firmadan söz ediyorum; rulman üreticisi YEDAŞ firmasından…
YEDAŞ, Gümrük Birliği nedeniyle Avrupa piyasalarında uğradığı zararları gerekçe göstererek AB Komisyonu ile Ortalık Konseyi'ni 2003 yılında Avrupa Toplulukları Adalet Divanı'nda (ATAD) dava eden ilk ve tek Türk şirketi. Bildiğim kadarıyla halen bu unvanını koruyor; çünkü AB nezdinde hak arayan başka bir Türk firması ve kuruluşunun henüz duymadık.
Davayı YEDAŞ'ı temsilen Avukat Selim Sarıibrahimoğlu'nun yönettiği hukuk firması yürüttü.YEDAŞ hukukçuları bu davayı sadece Gümrük Birliği'nden doğan firma zararları ve rekabet ihlalleri açısından değil, Türkiye-AB ilişkilerinin bütününü kapsayan bir stratejiyle savundular. İlk derece mahkemesi ile ATAD'ın kabul ettiği dava üç yıl sürdü. AB yargısı 30 Mart 2006'ta YEDAŞ'ın iddia ve istemlerini geçersiz bularak davayı ret etti. Bu karar temyiz edildi, sonuç alınamayınca 2008 yılı başında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidildi. Yani, mücadeleye devam!
Bu dava sonucu ne olursa olsun içeriği, yargı süreçleri ve tezleriyle örnek ve emsal bir dava. Nitekim, kimse ilgilenmese bile bilim dünyası ilgilendi. Avukat Sarıibrahimoğlu'nun AB önünde YEDAŞ adına verdiği hukuk mücadelesi bir tez olarak Ankara Üniversitesi'nce doktora derecesine lâyık bulundu. Tez, TOBB tarafından Başkan Rifat Hisarcıklıoğlu'nun övücü sunuş yazısıyla yayımlandı. İlgilenenlere okumaları tavsiyesiyle duyurulur!