Yatırımsız iç talep artışına sevinelim mi?
İkinci çeyrek büyüme hızı yüzde 4.44 ile beklentilerin oldukça üzerinde çıktı. İkinci çeyrek verileri açıklanmadan önce hükümet sözcüleri dahil 2013 yılı büyümesinin yüzde 4’lük hedefin altında kalacağını kabul ediyordu. İkinci çeyrek verileri bir anda havayı değiştirdi, pembe yorumların ağırlığı arttı.
Büyümenin son 6 çeyreğin en yüksek düzeyine çıkması, iyi bir şey. Ancak buna bakarak, “Herşey yoluna giriyor. Durumumuz gayet iyi” havasına girmek doğru değil. Çünkü ekonominin dengesizlikleri sürüyor.
Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu şu anda cari açık. Dünya piyasalarında sıcak para akımlarının terse dönerek gelişmekte olan ülkelerden çıkmaya yöneldiği günümüz koşullarında, sıcak paranın birinci derecede bakacağı nokta cari açık olacak.
Bu açıdan baktığımızda karnemiz hiç de iyi değil. Üstelik kötüye gidiş var. İkinci çeyrekte cari açığın milli gelire oranı, birinci çeyreğe göre 1.24 puan daha artarak yüzde 9.4’e çıktı. Bu oran, geçen yılın son çeyreğine göre neredeyse ikiye katlandı. Çeyreklik dönemler itibarıyla da 2011’in ikinci çeyreğinden bu yana görülen en yüksek düzey. Ama o zaman bu açık, yüzde 9’un üzerinde bir büyüme ile verilirken, şimdi yarısı kadar bir büyüme ile neredeyse aynı oranda cari açık veriliyor.
12 aylık toplam cari açığın milli gelire oranı ise birinci çeyreğe göre 0.6 puan artarak yüzde 6.54’e çıktı. 2011’in son çeyreğinden beri gerileyen bu oran, ciddi bir dönüş yapmış gözüküyor.
Bu manzarayı daha da kötüleştiren bir faktör de özel sektör yatırımlarının daralmaya devam etmesi. Özel sektör yatırımları, 1.5 yıldır kesintisiz geriliyor. Özel sektör yatırımlarındaki küçülme hızı, ilk çeyrekte yüzde 7.26 iken şimdi yüzde 2.04’e yavaşladı. Ama bu hesabın da geçen yılın ikinci çeyreğindeki yüzde 5.6’lık daralma üzerine yapıldığını unutmamak lazım.
Asıl önemlisi özel yatırımların, nihai tüketim harcamalarındaki yüzde 5.56’lık artışa rağmen hala daralmaya devam etmesi. Bunun anlamı şu: Cari açık ileride de artmaya devam edecek. Çünkü bu tüketim artışını karşılayacak yeterli yatırım 1.5 yıldır yapılamıyor.
Bu noktada stoklardaki artışın, iş dünyasında güvenin arttığına işaret olduğu ve bunun da ileride yatırımları canlandırabileceği yorumunu yapanlar da var. Bu “pembe” yorum gerçeği yansıtmıyor. Çünkü stok artışının en az yarısı, altın ithalatından kaynaklanıyor.
İkinci çeyrekte altın ithalatı 6.68 milyar dolara çıkarak büyük bir sıçramayla rekor düzeye çıktı. Buna karşın altın ihracatı 1 milyar dolarda kaldı. Yani ikinci çeyrekte sadece altın dış ticaretinden 5.57 milyar dolarlık stok artışı oldu. Yıllık bazda bakarsak da ikinci çeyrek itibarıyla altın dış ticaretinden kaynaklanan 12 aylık net stok artışı yaklaşık 3 milyar dolar.
Bu da stoklardaki artışın en büyük kaynağının altın ithalatı olduğunu gösteriyor. İkinci çeyrekteki yüzde 4.44’lük büyümenin 2.32 puanı stoklardaki artıştan gelmişti. Stoklardaki gerçek artışın büyümeye etkisinin aslında bunun yarısı kadar olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak bu büyümenin aslında yüzde 3.5 olduğu anlamına da gelmiyor. Çünkü altın ithalatından ötürü, ithalataki artış da olduğundan yüksek gösteriyor. İkinci çeyrekte ithalat yüzde 11.7 artarak büyümeyi 3.38 puan düşürmüş gözüküyor. Altının etkisini dışarıda tutarsak ithalattaki artış da, ithalatın büyümeden çaldığı miktar da görüldüğü kadar yüksek değil.
Önümüzdeki dönem kurların ve faizlerin daha yüksek, piyasalardaki dalgalanmaların daha etkili, politik ve sosyal gerilimlerin daha fazla olduğu bir süreç olacak. Tüm bunların hem yatırımları, hem de tüketimi olumsuz etkileme ihtimali yüksek. Bu nedenle ikinci çeyrek büyüme oranının iyi çıkmasına bakarak erken iyimserliğe kapılmak yerine, cari açık sorununa uzun vadeli çözümlere odaklanmakta yarar var.