Yatırımcılar ne kadar rasyonel?
Son iki yazının başlıklarına dikkat ettiniz mi? Soru cümlelerinden oluşuyor. Soruların arttığı bir dönemden geçmemizin etkisi olabilir mi? Kesinlikle. Başlık kısmında soru demişken; aklıma, sektörde konuşmaktan zevk aldığım, sürekli yeni bilgiler öğrenme şansına eriştiğim, çok sevdiğim Tufan CÖMERT'in önceki yıllarda yazdığı Pusula'sı geldi. Başlık kısmında soru sorulmasını sorgulamış ve karşılaştığı bir durumdan hareketle rapor başlıklarında soru kullanmamaya gayret ettiğinden bahsetmişti. Kızmasın bana. (Pusula'da Bugün: Aralık Neşesi)
Gelelim soruya yanıt arama kısmına. Ortada bir huzursuzluk olduğunu söylemek için hangi varlığın yatırımcısı olduğunuzun adını koymak gerekiyor. Hisse senetleri piyasasında pozisyon alıyorsanız, son 1 hafta içerisindeki durumdan çok fazla etkilendiğinizi söylemek güç. Aynı durum euroya güven duyup uzun yönde pozisyon alanlar için de geçerli. Peki, aynı koşullar tahvil piyasası yatırımcıları için de geçerli mi? Türbülansa yakalananlar için cevap hayır olsa gerek.
"Ne oluyor, nereye gidiyoruz, trend kırıldı mı, rüzgar terse dönüyor mu, beklenen satış geliyor mu?" soruları farklı yerlerden, birbirini tanımayan insanlardan geliyor. Kendi kendime benzer sorulara yanıt aradığım da olmuyor değil. Ramazan Bayramı tatili nedeniyle sermaye piyasalarımızın kapalı olduğu günde, ECB Başkanı Mario Draghi'nin 27 Haziran tarihinde Portekiz'de yaptığı açıklamaların ardından, küresel tahvil faizlerinde yukarı yönde bir seyir söz konusu. Hareketin tetikleyicisi olarak Başkan'ın açıklamaları gösteriliyor. Daha önce duymadığımız, yeni ve farklı bir söylem var mıydı? Bize göre yoktu. Bölgedeki ekonomik toparlanmadan, emtia fiyatlarındaki düşüşün enflasyon üzerindeki baskısından ancak bu baskının da ana trendi değiştirmekten uzak olduğundan bahsediyordu. Nasıl olduysa bir şekilde yatırımcılarda "ECB parasal sıkılaştırmaya yakın, ucuz euro dönemi bitiyor" düşüncesi oluştu ve bir kez daha euro/dolar paritesindeki "zayıflamak istememe" eğilimi devreye girdi. Euronun değerlenmesini bölgenin periferi ülkelerindeki tahvil faizlerinin seyri izledi. Öyle ki, Almanya'da 10 yıl vadeli tahvil faizinde yüzde 0.25'ten yüzde 0.50'ye dek yükseliş gerçekleşti. Haziran ayı FOMC toplantısında beklentinin aksine, piyasaların bir adım önünde duruş sergilemek isteyen, kısmen de "şahin Fed" algılaması oluşan duruma rağmen yükselmekte zorluk çeken ABD tahvil faizleri de hareketten etkilendi. Fed'in getiri eğrisinin özellikle uzun tarafında yer alan kıymet faizlerini yükselmekte gücünün yetmediği ortamda, beklenen destek yaşlı kıta Avrupa'dan, ECB Başkanı Draghi'den geldi. Etkinin çıkış noktası tartışmaya açık olmakla birlikte, yanlış algılayan yatırımcı kesimini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Bugün gelinen noktada Mayıs 2013 vari "taper tantrum" –beklenmedik sıkılaşma ve borçlanma maliyetlerinde artış, para birimlerinde zayıflama- durumuna geçtiğimizi söyleyebilir miyiz? Şu an için cevabımız hayır. Henüz Fed etkisinde ECB duruşundan bahsetmiyoruz. Her iki dönemin hikayesi ve dinamikleri farklı. ECB, henüz, varlık alım programında "baby steps" şeklinde tabir edilen yavaş ve dikkatli adımlarla azaltıma gidiyor. Bölge büyümesi toparlanıyor, evet, ancak ECB'nin giriştiği niceliksel gevşeme sonuçlarının yeni yeni alındığını unutmamak gerek. Enflasyon tarafında, küresel eğilimin dışında farklı bir resim söz konusu değil. Emtia fiyatları ve başta petrol grubu olmak üzere, yukarı yönde baskı görülmedikçe, talep kaynaklı bir baskı da söz konusu olmadığı için hedeflenen seviyelerden uzak duruş devam ediyor. Bu durum sadece ECB'ye has değil. Fed de kendi hedeflediği bölgeden uzak. ECB'nin attığı adımlar, evet, sonuç verdi. Bölge, deflasyonist baskıdan kurtuldu. Ancak genele yayılmış, trend içerisine girmiş bir fiyatlar genel düzeyini konuşmak için henüz çok erken.
Peki, yatırımcılar hata mı yapıyor?
Hata kısmı tartışılabilir. Merkez bankaları ile yatırımcılar arasındaki yönlendirme-beklenti makasının açık olduğu biliniyor. Haziran ayı FOMC toplantısı sonrasında bu gerçekle bir kez daha yüzleştik. ECB'ye dair beklentiler kısa vade için ciddi anlamda speküle ediliyor. Buradan şu sonuç çıkarılmasın; bu beklenti tam anlamı ile yanlış. Hayır. Euro Bölgesi ve ABD arasındaki geride kalan 6 aylık dönemin ekonomik verilerine baktığımızda, Bölge lehine bir gelişim söz konusu. Ayrıca, Nisan ve Mayıs aylarındaki Fransa seçimlerinin ardından azalan siyasi risk beklentisinin de olumlu katkısını unutmamak gerek. Bu da son dönem hareketinin temeldeki çıkış noktalarından birisi. Parite özelinde konuşmak gerekirse, "euronun zayıf olması için nedenlerin azaldığı" bir dönemden bahsediyoruz lakin 1 yıl öncesinin parite seviyelerine dönecek kadar da çok kötü bir ABD data seti karşılamıyoruz. Ana problem, Trump'ın Başkan olarak seçildiği Kasım 2016 sonrası, yine son dönem ECB beklentilerinde olduğu üzere, kısa sürede speküle edilen beklenti yönetimi. Kısa sürede yüzde 3'ün üzerine büyümesini taşıması beklenen ABD ekonomisinden, "Euro Bölgesi'ne göre çok daha kötü" noktasına geldiğimiz, anlam vermekte zorlandığımız durum gibi.
Net/net: Yatırımcı kesiminde beklenti yönetimine dair ciddi bir problem var. Bu durumu "huzursuzluk" şeklinde tanımlamak da mümkün. Trendi gözetmek elzem, gerçekleri de akıldan çıkarmadan.