Yatırım yaptıracak on neden
"Dünyada söylenmedik söz kalmamıştır" diyen bir deyiş var.
Sümerler yazıyı bulduktan sonra, insanoğlu bildiklerini kaydederek zamana karşı direnmeye başladı. O günden bugüne söylenenler yazıya aktarılarak söylenmemiş sözlerin aralıkları daraltılıyor.
Yazılı bilgi üretimindeki artış, yayılmasındaki hız başka bir sorunu gündemimizin ilk sıralarına yerleştiriyor: Hangi bilgi, bizim arayışımızın "doğru" bilgisidir?
Artan hızlı değişmelerde "belirsizlik alanını" daraltmak "risk alanını" belirlemek için müthiş bir "metot bilgisine" gereksinimimiz var.
Kendimce bir metot buldum. Deutschland dergisini izliyorum. Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın katkılarıyla hazırlanıyor. Bu yarı-resmi dergi 11 dile çevriliyor. Dikkatlerinizi çekmek isterim 180 ülkede dağıtılıyor.
Deutschland'da yer alan yazıların ciddi bir elemeden geçtiğinden kuşku yok. Bu "gözetim ve denetim" okuyucunun "güven sınırını" genişletiyor.
Yatırım yapmak için 10 neden
Deutschland Ağustos-Eylül tarihinde 4'uncu sayısında bir ülkede yatırım yapmanın on nedeni sıralanıyor:
· Geniş Pazar
· Merkezi coğrafi konum
· Dışa açık Pazar
· Dünyaya açık duruş
· Nitelikli işgücü
· Yüksek yenilikçilik gücü
· İleri düzeyde gelişmiş altyapı
· Yüksek düzeyde hukuki güvence
· Güçlü orta sınıf
· Dünyanın kabul ettiği marka
Ülkemizin "1000 yılın fırsatını" yakaladığını ileri sürüyoruz. Kendimize göre bir dizi varsayım üretiyor; kanıtlanmış, olgu haline gelmiş örnekleri kanıt gösteriyoruz. Bugüne dek, savlarımızın yanlışlığını söyleyen, eksikliklerini kanıtlayan ve doğru olanı gösteren pek çıkmadığına göre savımız kabul ediliyor olmalı.
Tarih "1000 yıllık fırsatı" önümüze koymuşsa, ülkemizi bir "yatırım cazibe merkezi" yapabilmek için, 10 ölçütten hangilerinde eksikliğimiz olduğunu, onları nasıl tamamlayacağımızı sorgulamanın, sorgulamanın da ötesinde "projelendirmenin" tam zamanı değil mi?
Gündemi daraltalım
Pazarımızın genişliğini biliyoruz. Ülkemizin merkezi konumundan kuşkumuz yok. Girişimci insan kaynağımızın dünyaya açık gelişmeyi iyice kavradığının farkındayız. Önemli bir orta sınıf oluştuğunu, hızla büyüdüğünü gözlüyoruz. Bu durumda, dünyaya açık duruşun gereklerini yerine getirmeliyiz. Nitelikli işgücü sorununu ivedilikle çözmeliyiz. Yüksek yenilikçilik gücü yaratmak için ne gerekirse ivedilikte hayata taşımalıyız. Altyapıları en azından rekabette şans eşitliği yaracak donanımlara kavuşturmalıyız. Hukuk sistemini "eşdeğerlilik ilkesini" güven altına alacak biçimde reformdan geçirmeliyiz ki, önümüze çıkan fırsatı değerlendirebilelim…
Her şeyi tartışan dağınık bir gündem yerine yatırımları çekmeyi tartışan özel bir gündemimiz olmalı.
Peki neden böyle yalın bir metot üzerinde odaklanmıyoruz? En azından medya olarak eksiğimiz ne? İşaret parmağımızla başkalarını suçlarken, üç parmağımızın kendimizi işaret ettiğini neden görmezden geliyoruz?
Eleştiri okunu kendimize yönelttiğimizde daha onlarca soru geliyor akla…