Yaşlı at
İzmir İktisat Kongresi ekonomik bağımsızlığı sağlamak için yapıldı. Bir ayağı da hayvancılıktı. Hayvancılık bir yaşam şekli, hem gıda, hem geçim kaynağı idi. Et ve süt verimini artırmak için suni tohumlama hamlesi başlatıldı. Yüksek verimli 600 bin Karacabey Merinosu koyun, verimli inek ırkı Karacabey Esmeri üretildi. Nice yıllar sürecek hamle ile merkezler kuruldu, sağlık memurları yetiştirildi.
‘Veteriner Müdürlüğü Sağlık Memuru’ Mehmet Sadık Koçak, 1956 yılında Ziraat Vekili’ imzasını taşıyan bir mektup aldı. Mektupta; “Erzurum Merkez Sığır Sun’i Tohumlama İstasyonu’nda tohumladığınız 1563 inekten yüzde 65 gebeliği, Karayazı kazasının Aşağı Söylemez ve Yukarı Söylemez köylerinde tohumladığınız 947 koyundan yüzde 100 doğumu… takdir eder muvaffakiyetinizin devamını dilerim.” yazılıydı. Hayvan Sağlığı Okulları 1951 mezunu, bu alanda atılımı başlatan Karacabey Harası’nın bir yıl süreli kursiyeri Mehmet Sadık Koçak’ın, henüz 25 yaşındayken mesleğinin en yüksek amirinden aldığı başarı belgesi, sıradan bir memur ile başarıyı teşvik eden yöneticiyi buluşturan ülküyü temsil ediyordu.
Tarsus’a 23 kilometre uzaklıkta yayla köyü Pirömer doğumlu Mehmet Sadık Koçak ilkokulun birinci sınıfını köyüne 10 kilometre uzaklıktaki yolu olmayan Karadiken köyünde okuyabildi. Olmadı ve sonrası küçük bir çocuğun eğitim gurbeti başladı. Akrabaların yanında Tarsus Duatepe ilkokulu ile başlayan 7 yıl geçtikten sonra, postane önünde arzuhalciye yazdırılan bir dilekçe ile kayıt için 36 saatlik yolculuk sonrası ulaşılabilen İstanbul Selimiye Hayvan Sağlığı Okulu’na gitti.
Sonra memuriyet gurbetleri başladı hayatında. Konya Cihanbeyli, Eskişehir, Karacabey Harası, Nazilli, Konya Karapınar, Göle, Iğdır, Kuyucak, Gaziantep, Hatay Reyhanlı, Erzurum ve diğerleri… Gittiği yerlerde oturamadı. Anne, baba, kardeşler, sonraları eşi ve çocukları hep geride kaldı. Acil telgraflarla, en seri vasıtaya binilerek ülkenin bir yerlerine geçici görevlerle gitti, geldi.
Bir keresinde yine telgrafla Kars Göle’ye gitmesi istendi. Telgrafı getiren cip ile Cihanbeyli’den Konya’ya, oradan tahsis edilen araçla Ankara’ya geçti. Buzlanma nedeniyle kaza yapacak Sivas otobüsünden çıkmayı başardı. Tenteli bir kamyonun arkasında Kayseri’ye geldi. Sabah trenle Erzurum’a hareket gece yarısı sona erdi. Faytoncunun götürdüğü lüks otelde maaşının yarısını bıraktı. Sabah trenle, Horasan’da bitti. Dekovile geçti. Sarıkamış’ta tekrar geniş ray kullanan trenle Kars’a gitti. Ermenistan’a yakın Kızılçakçak’a gitmek için Göle İnekhanesi’nin kızağıyla gece yolculuğuna geçildi. Troyka benzeri 3 atlı kızakta; battaniyeler içinde ve yolu gösteren ortadaki yaşlı ata şaşkın bir saygı ile geçen yolculuk sabah Göle’de bitti. 5-6 ay sürecek geçici görev başladı. Hiç unutmadığı o yaşlı atla birlikte, Iğdır Dil Üretme Çiftliği gibi, Susuz gibi, niceleri gibi, aylarca süren geçici görevlere gitti. 1960’tan sonra bu kez “Millet olarak köyü kalkındırma çabası içinde bulunduğumuz şu anda, aydın kişilere ve kurumlara ödevler düşmektedir.” denilerek seçilmiş köylere gönderildi.
Bugünün tüp bebek ilminin hayvanlara uygulanması çoğu kez ‘günah’ denilerek dirençle karşılandı.. Anlattı, anlattı, kaderi değiştirmeye çalıştı. Hayvanların ırkını değiştirerek verimi, toplumsal refah için üretimi artırmaya çalıştı.
‘Ev almak’ ile ‘çocuklarını okutmak’ ikilemini yaşadığında, tercihini çocuklarından yana kullandı. Tozlu ahırlar, basık damlar, ağır kokular derken astım bronşit oldu ve malum hastalığa dönüştü. 19 yıl önce tam da bugün, 21 Mayıs’ta, Ayşe Kulin’in dizeleriyle: “Babam tuttu yelesinden, atladı beyaz atına, ulaşırken bilinmeyen o ülkenin sınırına, peşinden koştu yüreğim. O babalar ki bize bunca eğri içinde doğruyu gösterenlerdi” dedirtti.
Bugün amaca ulaşılamadı gibi görünse de, Cumhuriyet aydınlanmasının hayvancılıktaki neferlerinden biri, çocuklarına, ücra vatan topraklarında, gece vakti karlar üzerinde karanlığa yol alan troykaya yol gösteren yaşlı atı anlatmayı başarmıştı. O kuşağa saygıyla.