Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, bir Aziz Nesin romanı (1977). Türk edebiyatında bürokrasinin en önemli yergilerinden biri olarak anılır. Aslında bir inovasyon el kitabı olarak da görülebilir. Yoruma açık… Roman, bana göre Türklerin inovasyonla, “inovasyon” kavramının Türklerle sınavını destansı bir dille aktarıyor..
Çocuğunuz, “Ben inovasyoncu olmak istiyorum” dedi. Hadi buyurun, ne yapacaksınız? Okulu yok! Meslekten sayılmıyor. Ama çok çok moda. Ne olduğu tam olarak belli değil. Kimse tam olarak bizde şu işe yarıyor diyemiyor. Her konuyla ilişkilendirilebiliyor. Küresel ısınma yaşıyoruz, inovasyon diyoruz. Teknoloji gelişiyor, inovasyon diyoruz... Nüfus azalıyor ve yaşlanıyoruz ya da sağlık sorunları artıyor, ömür uzuyor inovasyon diyoruz...
İnovasyon kelimesini cümle içinde en fazla kullanan kesim iş dünyası. Anlaşılan eski iş yapış şekilleriyle, alışageldik insan kaynaklarıyla, geleneksel ürün setiyle olmuyor. Satamıyor, kazanamıyorlar... Bu arada siyasetten inovasyon sesi çıkmamasına milletçe şaşırmıyoruz değil mi?
Kabul edelim, bir taraftan da yerli yersiz herkes “inovasyon” diyor. Bu inovasyona karşı hangi ara platonik ve oportünist bir aşk geliştirdik çözemedim. İnovatif ülkeyiz desem değil, çocuklara iyi eğitim veriyoruz onlar talep ediyor desem, o da değil. Kafayı kuma gömmüş yaşarken, dünyanın geri kalanına taş çıkartacak kadar hızla değişmemizi anlamak da mümkün değil. Damarlarımızda mutasyona uğramış bir virüs olduğuna kanaat getirdim, ne yapacağımızı bilmiyoruz.
İnovasyon çok kabaca ekonomik getirisi ve sonucu olan değişim. Bir fikrim var diye atlamakla olmuyor, tek bir kişiyle ya da tepeden inme yapılamıyor, emir verince yerine getirilmiyor, elle tutulmuyor, bilançoda net görünmüyor, kültüre dönüşmezse işe yaramıyor, liderlik olmazsa raydan çıkıyor.
Kurumlarda, inovasyona teknoloji departmanı ev sahipliği yapıyormuş gibi görünüyor. İnsan kaynakları sahip çıkmaya çalışıyor. Ar-Ge’de yeşeriyor. İnovasyon kurum ilişkisi, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz gibi bir durum.
İnovasyonun formülünü Langdon Morris adlı bir yönetim danışmanından dinledim. TEB’in davetiyle Türkiye’deydi. Bu vesileyle “Agile Innovation” başlıklı, inovasyon literatüründe ses getiren kitabını da okuma fırsatım oldu. İnovasyonun “öbür yüzü”nü anlattı. Morris’den ne öğrendin derseniz... Şirket ile inovasyon ilişkisinin tüp bebek yapmaya benzediğini keşfettim:
1. İnovasyon çok riskli bir süreç. Denemelerin çoğu tutmuyor.
2. İnovasyon pahalı bir süreç. Boşa para harcanabiliyor. Deneme yanılmanın üzerinde inşa edildiği için pahalı.
3. İnovasyon hızla ve hızlı olmayı gerektiriyor Kazanmanın tek yolu rakipten daha hızlı öğrenip gol atmak. Ya hızlı olacaksın ya yok olacaksın, kural bu.
4. İnovasyon ekip işi, tek kişilik değil. Tepeden inme olmuyor. Bir kerelik bir süreç değil, her an ve süreklilik istiyor.
5. İnovasyona liderlik edecek biri gerekiyor. Göründüğü kadar kolay değil. CEO’ların çoğu zoru görüyor ve hadi bana eyvallah diyerek gidiyor.
Her şeye karşın, “Ben inovasyoncu olmak istiyorum” diyen çocuğun elinden tutun. Ahali yanlış yönde olabilir çocuk doğruyu bulmuş...
Yol haritası; inter disipliner eğitim almasını sağlayın. Toplumla iç içe bir hayat sunun. Bol okumaya ve gözleme teşvik edin. Spor ve müziği eksik etmeyin. Soru sorunca alkışlayın, merakını ödüllendirin. Bir de Aziz Nesin’le tanıştırın.
Denileni yapan çalışan istemiyoruz
İnovasyon konusunu işin içinden birinin deneyimleriyle anlatmasının önemine inanıyorum. TEB Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Nilsen Altıntaş elini taşın altına koyanlardan.
İnsan Kaynakları’ndan sorumlu tepe yöneticisi olarak TEB’de bir tür iklimlendirme çalışması yaptığını düşünüyorum. Doğru adreste olduğumu düşünerek sordum, yanıtlarını paylaşmak isterim:
İnovasyon neden gerekli, bir ekonomik model olduğu söylenebilir mi?
Telefonun 100 milyon kullanıcıya ulaşması 75 yılda gerçekleşti, iPhone ürünleri 100 milyon müşteriye 3 buçuk yılda ulaştı. Angry Birds diye bir oyun aynı sayıda kitleye sadece 35 günde bulaştı. Değişime hızlı adapte olabilen kurumlar hayatta kalabiliyor. Bunun için fırsatları görebilmek ve hızlı aksiyon alıp inovasyonları hızlı hayata geçirmek gerekiyor.
İnovasyon kurumlar için bir teknoloji serüveni mi?
İnovasyon kurumlar için bir teknoloji serüveni değil. Farklılaşmak, müşterilerin gözünde ilk tercih edilen olmak için pazarı iyi okuyup, teknolojiyi en iyi şekilde kullanmakla başlıyor. Gelişen ekonomi, teknoloji, iyi yaşam koşulları insanın ömrünü uzatırken, şirket ömürlerini kısaltıyor. Uzun yaşamak isteyen şirketlerin “Kurumsal Girişimcilik” ile sürekli değişim ve dönüşüm içinde olmaları gerekiyor. Lider kurumlar artık geleneksel yöneticiler ile çalışmak yerine, kendini işin sahibi kadar işe verebilen ve sorumluluk seviyesi yüksek “Girişimci Liderler ” arıyor.
İnovasyon insan kaynaklarındaki son durak mı?
İnsan kaynaklarının rolü tam olarak burada başlıyor. İnsan kaynakları, inovatif ve girişimci bir kurum kültürü yaratmanın kalbinde yer alıyor. Bir yıl önce Türkiye'de ve sektörde bir ilk olan Kurum İçi Girişimcilik Programı'nı hayata geçirdik. Programın ilk yılında çok başarılı sonuçlar elde ettik. Destek verdiğimiz bir projemiz ayrı bir şirket kurma yolunda ilerliyor. Üç proje de bu yıl içerisinde hizmetlerini müşteri ile buluşturacak.
İnovasyondan tam olarak ne bekliyorsunuz, daha fazla satış ve gelir mi, rakiplerin önünde olmak mı?
İnovasyondan beklentimiz; rekabet avantajı, hız, çeviklik, fark yaratan ürün ve hizmet geliştirmek, verimlilik, gelir artışı, müşteri bağlılığının ve memnuniyetinin artması. Kurum içinde beklentimize gelince, yarattığımız inovasyon kültürüyle, çalışanlarımızın, “denileni yapandan”, “düşünen ve yaratan” bireylere dönüşmelerini sağlamak.
TEB'de İnovasyon hangi yönüyle aktif?
Finans sektöründe dolayısıyla da TEB’de ürün ve hizmetlerin müşterilere ulaşmasında rol oynayan dağıtım kanallarının, ödeme sistemleri inovasyonlarının, KOBİ ve Özel Bankacılık hizmetlerinin, finansal olmayan ancak mükemmel müşteri deneyimi yaratan ürün ve hizmetlerin inovasyonun odak noktasını oluşturduğunu, operasyonel süreçlerin inovasyon yaklaşımının ruhuna uygun olarak biraz daha geride kaldığını görüyoruz.
Bundan sonra sizi ne bekliyor?
Önümüzdeki yıllarda online ve mobil bankacılık, giyilebilir teknolojiler inovasyonun odak noktasını oluştururken, Şubeler bu anlamda biraz daha geri planda kalacak. Mobil uygulamalar ve mobil ödemeler en sık uygulanan inovasyonlar olarak karşımıza çıkacak.
İnovasyon ölçümlenebilir mi? Maliyet ya da karlılığı görebiliyor musunuz?
Somut örnek vermem gerekirse, hayata geçirdiğimiz inovasyonlardan şimdiye kadar 19.2 Milyon Euro kar sağladık. Bankamız çalışanları tarafından kurulan Kıvılcım Portalimize toplam 62.000 fikir iletildi. Şimdiye kadar toplam 374 proje hayata geçirildi. Akıl Fikir Yarışması’na 50 binden fazla fikir geldi. Şu ana kadar 37 proje hayata geçti. 15 proje üzerinde halen çalışılıyor.
İnovasyon riskli midir?
İnovasyon için özellikle de radikal inovasyonlar için belli ölçüde risk almak gerekebiliyor. Ancak özellikle finans sektöründe dikkat etmemiz gereken nokta akıllı risk almak. İnovasyonun beraberinde getirdiği riski azaltmak için doğru fikirlere yatırım yapmak gerekiyor. Doğru fikirleri seçebilmek için müşteriye yakın olmak lazım. Siloların olmadığı, disiplinler arası çalışmanın olduğu; “benim işim değil” cümlesinin duyulmadığı ortamlarda girişimcilik yeşeriyor. Çalışanlara “Ben” değil “Biz” diyebildikleri, çalışanların kendi katma değerlerini hissettiği ve iş birliği yapma konusunda istek duyacakları bir ortamı sunmak gerekiyor.