Yaşananlardan ders alınmış olmasını ummak yetmiyor!
Jeopolitik fay hatlarının hareketli olduğu bir coğrafyada, kırılgan olarak anılan bir gelişen ekonomi olmanın ne anlama geldiğini hatırlatan bir hafta sonunu geride bıraktık. Gündem baş döndürücü bir hızla değişti, refleksler çalıştı! Duymak ve görmek istemediğimiz türden gelişmelere tanık olduk; basından takip etmeye çalıştığımız, etki tepki zincirine ilişkin detaylara inanmakta zorlandık. Yaşananların orta vadeli maliyetleri konusunda hesap yapmak olanaksızlaştı; dile gelemeyen endişeler nedeniyle belirsizlik algıları yeni rekorlara yelken açtı. Doğal olarak küresel gündemde değişmek durumunda kaldı!
Beklentiler dalgalandı; kısa vadeli olanlar ile orta ve uzun dönemli olanlar birbirlerinden hızla uzaklaştı. Kafalar iyice karıştı; aksi yönde izlenim yaratma amacına yönelik, olduğundan farklı görünme çabaları yeterince inandırıcı olamadı! Muhtemelen hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı yeni bir süreç devreye girdi. Nereden gelir ise gelsin her türlü darbe veya kalkışmaya karşıyız; her koşulda demokrasiden yanayız.
Fakat sonuçta demokrasinin kazandığı yönündeki, iyimser ve yönlendirme amaçlı değerlendirmelere katılamıyoruz! Daha fazla güç peşinde koşanların veya gelişmeleri bu yönde fırsat olarak algılayanların, demokrasi türünden bir hedefi olamayacağını düşünüyoruz! Amaç olması gerekeni araç olarak kullanarak çekişenler, belirsizlik ve kırılganlık yönündeki algıların güçlenmesine hizmet etmek dışında pek bir şey yapamıyor!
Son birkaç hafta genelinde yaşananlar, ekonomik ve politik yörüngemizin farklılaşmaya başladığına işaret ediyor. Dış politikada değişim sinyallerinin ardından Ramazan Bayramı’nın hemen öncesinde Hükümet ekonomik müjde paketi açıyor; dokuz günlük molanın ardından Suriyelilere vatandaşlık tartışması ön plana çıkarılıyor ve aniden Cuma gününün son saatlerinde ortalık karışıyor! Sene başından bu yana içeride yaşanan şoklara, çok daha güçlü yenileri ekleniyor; herkesin feleği şaşıyor!
Başarısızlığa mahkum olduğu daha ilk saatlerde anlaşılan kalkışmanın ardından, siyasi irade herkesi sokağa davet ediyor ve milli irade yanında saf tutmaya davet ediyor! Önemli bir kesim bu davete cevap veriyor, olağandışı durumlar yaşanıyor; kimileri tedbirli olmak adına para çekmek için bankamatiklere, kimileri ise benzin almaya koşuyor! Piyasalar kapandıktan sonra Türk Lirası yüzde 5’e yakın oranda değer kaybediyor! Birkaç gün öncesine kadar, birbirlerine tahammül edemeyen farklı siyasi partilerin milletvekilleri uzlaşı pozu vermek zorunda kalıyor; hasarı asgaride tutabilmek için herkes olduğundan farklı görünmeye çabalıyor!
Sosyal ve siyasi cephelerde yaşananlar, ekonominin nereye gittiğinin tartışılmasını anlamsızlaştırıyor! Sermaye girişi bol iken gizlenebilen uzlaşmazlıklar, aksi durumda ön plana çıkarak istikrarsızlıkları besliyor ve gerçeklerin açığa çıkması önlenemiyor! Olduğundan farklı görünme çabaları, yaşananlardan gereken derslerin alındığı anlamına gelmiyor!
Hafta sonu genelinde yaşadıklarımız demokrasiyi değil, olumsuzlaşan küresel ve bölgesel koşullara rağmen mevcut siyasi iradeyi güçlendirmiş olabilir! Bu durum, içeride ötekileştirdikleri aleyhine ve dışarıda yeni pazarlıklar lehine kullanılabilir; kendi gündemlerini gerçekleştirmeye yetmiyor ise, yeni bir erken seçimin gündeme gelmesine sebep olabilir! Bu şekilde birikmiş ve büyümüş korkuların bir kesimden diğerlerine transferi, beklentileri olumsuzlaştırmaktan ve güven bunalımını derinleştirmekten başka bir işe yaramayabilir!
Özetlemeye çalıştığımız endişelerin, piyasalar tarafından dikkate alınması ve kısa vadede fiyatlanmaya başlaması pek olası görünmüyor! Zira acil ihtiyaçlarına odaklanan kurumsal yapı açısından, geleceği gözetmenin bir lüks haline geldiğini hesaba katmak gerekiyor! Bu durum geleceğe yönelik beklentilerin olumsuzlaşmadığı, kırılganlık ve güvensizlik algılarının güçlenmediği anlamına gelmiyor.