Yasadaki gerçek, uygulamadaki aksama
Devlet İhale Kanunu yerine 2003 yılında iki Kanun çıkarılarak AB'ye uyum ve yerli üreticiye destek sağlanma yolunda adım atıldı. Kamu alımlarında saydamlık, rekabet eşitliği, güvenirlik, gizlilik ve denetim getirilirken yerli üreticiler için yüzde 15 fiyat avantajı getirildi. Bu alanda denetim sağlanamayınca 8 yıl sonra Başbakanlık kamu alımlarında yasaya uyum ve yerli üreticilere destek için 2011 yılında bir genelge yayınladı. Ancak, yerli üreticiler yasaya uygun kamu alımı konusunda hala aksaklıklar olduğundan şikayet ediyorlar.
Arkadaşımız Özlem Ermiş Beyhan'ın haberinde görüş bildiren yerli üretici firmalar 2003 yılında AB'ye uyum için çıkartılan Kamu İhale Kanunu ile Kamu ihale sözleşmesi Kanunu ve bunun doğru uygulanması için Başbakanlığın 2011 yılının Ekim ayında yayınladığı genelgesine rağmen "Adrese teslim ihalelerin" önüne geçilmediğini belirtiyorlar. Kamu kurumlarının benzer ve bazen düşük kaliteli yabancı ürünleri ihale şartlarını da uydurarak satın aldıklarını söylüyorlar. Bu konuda yasadaki yazılı gerçek ile uygulamadaki aksaklığın giderilmesini istiyorlar.
Konuyla ilgili soruya Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın kamu alımlarında ne kadar uyulduğu konusunda elde net bilgi olmadığını belirttiği ve "Başbakanlık genelgesine maalesef pek çok kamu idaresi tarafından tam uygulanmadığı" yanıtını verdiğini de haberden öğreniyoruz.
Türkiye'de bu konudaki yasal mevzuatın gelişmesine baktığımızda 1983 tarihli Devlet İhale Kanunu'nun yetersizliği ve AB'ye uyum açısından değiştirilmesi gündeme gelince 2003 yılında 4734-4735 sayılı Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmesi Kanunu çıkarılıyor.
Bu kanunlarda amacın kamu alımlarında saydamlık, rekabet eşitliği, güvenilirlik, gizlilik ve denetim olduğu belirtiliyor. Böylece zamanında ve kaynak verimliliğine dayalı kamu alımlarının yapılmasının sağlanacağı belirtiliyor.
Ayrıca, Kamu İhale Kanununda yerli alımları teşvik için ihaleye giren yerli üreticilerin yabancılar karşısında yüzde 15'lik yüksek fiyat avantajına sahip olabileceğinin de altı çiziliyor.
Ancak, ne kamu alımlarında ne de yerel yönetimlerin alımlarında şartnameler bu kanunla uyumlu şekilde hazırlanmadığı için, kanunun yayınlanmasından 8 yıl sonra sürekli şikayetlere bağlı olarak Başbakanlık Kanunun uygulanması ve yerli alımlara destek verilmesi için bir genelge ile kamu kurumlarını uyardı.
Ama bu genelgeye rağmen Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmesi Kanununa uygun olmayan birçok yerel yönetim ve kamu ihaleleri sürdürülüyor. Sektör temsilcilerinin bu şikayetleri bunu ortaya koyuyor. Anadolu gezilerim sırasında ziyaret ettiğim kamu binalarının çoğunda, yeri taş ve mermer yerine ağırlıklı olarak Çin taşlarının kullanıldığına tanık oluyorum. Türkiye Maden Vakfı Başkanı Ali Kahyaoğlu'da dünkü açıklamasında buna değinirken, "Sadece 2013 Ocak ayında biz Çin'e 78 milyon dolarlık mermer ihraç ettik. Ama bizim sokaklarımız Çin'den alınan granitle döşeniyor" diyordu. Tabii sadece gözle gördüğüm alandaki taş ve mermerler değil, binalarda kullanılan kazanların ve diğer aksamın da yerli değil eşdeğer olmasına rağmen daha pahalıya dışarıdan satın alınabiliyor. Kanundaki açıklığa rağmen, uygulamada aksine davranılıyor/davranılmaya devam ediliyor.
Peki yapılması gereken ne?
Kanunun doğru uygulanmasını ve yerli üreticilerin korunmasını sağlayacak yeni denetim mekanizmalarının geliştirilmesi gerekir. Bunun için harekete geçerken, bir yandan sektör yöneticisi kurumlardan uygulamada karşılaştıkları sorunların bir listesini kamuya sunmaları istenmeli. Bir yandan da ilgili bakanlıkların kendilerine bağlı kurumların yaptıkları alımların kanun ve genelgeye göre geriye doğru değerlendirmeyle bir bilanço çıkarmaları gerekir. O zaman Bakan Çağlayan'ın önüne de Kanuna ve Genelgeye uygun bir liste gelmiş olacaktır. Ancak, Kanuna ve genelgeye bağlı denetim mekanizması kurularak uygulamadaki aksamaların önüne geçilebilir.