Yarım kalmasın
Benim işim dış ticaret ve dış ticaretçilere hizmet vermek. Gerek icra ettiğim meslek kolu itibarı ile, gerekse 25 yıldır sürdürdüğüm akademisyen şapkam ile. Diğer yandan da Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının da en temel dayanağının dış ticaretin gelişmesinden geçtiğini yıllardır savunur dururum. Kah devlet yardımlarının artmasını ve ihracatçının desteklenmesini ele alır, kah Eximbank’tan söz eder, kah 'serbest bölgeler’in daha işlevsel hale gelmesini savunur, kah dış ticaretin önemli bir maliyeti olan taşımacılık ve lojistik maliyetlerine değinir, bunların dünya standartlarının üzerinde olmamasını savunurum. Bilhassa son birkaç aydır işin bu kısmına yoğunlaştığımı da herkes biliyor, o yüzden de yukarıdaki açıklamaları yapmaya ihtiyaç hissettim. Hani neden bu konuya bu denli takıldığımı merak edenler için söylemeliyim ki, altında sebep aranmamalı, sebep belirttiğim hususlar. Taraf olmak hep karşı olduğum bir görüştür zira biz hepimiz aynı taraftayız ve dış ticaretin geliştirilmesi fikrinin yanındayız. Bu sebepledir ki, onlara hizmet vermenin en önemli gerekliliğinin özellikle maliyet ve verimliliğine katkı sağlamamız olduğunu da çokça söylemek durumunda kaldım bu sıralar. Eğer ülkemizin ekonomik açıdan kalkınmasını istiyor isek; enerji üreten bir ülke olmayı başarmalı, katma değerli ve ihracat yapma yeteneği olan markalar yaratmalı, mevzuatlarımızı sadeleştirmeli, dış ticaretçilerin hayatını kolaylaştırmalı, maliyetlerinde dünya üzerinde rekabetçi olmalarına hep birlikte destek olmalıyız. Ama ne çare; doğru söyleyince dokuz köyden kovulmak diye bir şey var mıymış, varmış, onu da öğrenmiş oldum bu sıralar.
Son dönemde bu eksende bazı açıklamalar yaptım, bari dedim yarım kalmasın, başladığım işi bitireyim. Bilindiği üzere dış ticaretimizde deniz taşımacılığı önemli bir yere sahip ve pek çok farklı limanımızdan da binlerce konteyner hareketi olmakta. Geçen haftaki Cumhurbaşkanı’na hitaben seslendiğim yazımda bahsettiğim ve pahalı olmamıza sebebiyet veren, TOBB’un da raporunda yer verdiği maliyetlerin önemli bir kısmını nakliye acentelerinin bu konteynerler’in gümrüklü sahadan çıkabilmesi veya girebilmesi için talep ettiği yüksek kabul edilebilecek bedeller oluşturmakta.
Bu arada itiraf etmeliyim ki, eşten dosttan “bazı siyasilerin yakınları da gemi taşımacılığı yapıyor, kızdırmayasın” telefonları da almıyor değilim. Ancak kendilerine verdiğim cevap, eleştirimin taşımacılara değil, limanlarda hizmet veren acentelere olduğunu ve onların zaten bu tarz bir hataya düşmedikleri yönünde oluyor. PTT dahi, sorduğumuzda, bu tarz kanun dışı ücretleri hiçbir şekilde almayacağı yönünde bir yanıt vermiş idi. Bu yüzden sözüm, işini doğru bir şekilde yönetenlere yönelik değil, onlar üzerlerine alınmasınlar.
Dış ticaretin gelişmesini isteyen dünya ülkeleri, bu tür yüksek maliyetlerin olmaması için 1972’de bir araya gelerek ve özellikle gemi taşımacılığında konteyner ve kara yolunda da “swap body” denilen taşıma aracı ile bütün olmayan bu kaplar için uluslararası bir anlaşma düzenledi ve işlemleri her ülkede yeknesaklaştıran basitleştirme yaptı. Bunların takibi ve gümrük teminatları gibi konuları sadeleştirdi, sahip şirketlerin ve ülke odalarının taahhüdüne bıraktı. Ülkemiz de bu anlaşmayı taraf olarak kabul etti. Aradan vakit geçti, ülkemiz de Avrupa Birliği’nden aldığı destekler ile gümrük sistemini uyumlu ve elektronik takip edilebilir hale getirdi. Herkesin bildiği gibi bu kaplara ilişkin bilgiler, deniz veya kara taşıyıcısının gümrüklere vermek ile yükümlü olduğu özet beyan ile bir gümrük sistemine yüklenir ve gümrük onayından geçer. Onay itibari ile bu kap o ülkeye girmiştir veya çıkmıştır. Bu detaylı bir rejim beyanı değildir. Bu sistemin adı ülkemizde “Bilge Sistemi”dir.
Bu kapların gümrük sahasından dışarı çıkıp girebilmesi için zaten basit olan bir form kullanabiliyordu ama daha da basite indirgemeyi hedefleyen Gümrük ve Ticaret Bakanlığı bu kağıtta ortadan kalksın ve sadece bilge sisteminde bir tuşa basılsın diyerek, kağıdı da bilge sistemi aktif olduğu müddetçe ortadan kaldırdı. Sadece bilge sistemine ulaşılamaması halinde “kâğıda yazın daha sonra sisteme işlersiniz” denildi ve 23 Şubat 2016 tarih ve 29633 sayılı Resmi Gazete’de yayımlayarak devreye alındı. Nitekim 9. madde “bu kapsamda yapılacak işlemler başka bir belge ve teminat aranmaksızın elektronik ortamda gerçekleştirilir” der. Diğer bir deyişle işlemler kolaylaştı ve acentelerin de bu kapsamda iş yükü ortadan kalkmış oldu. Daha da açık ifade ile iş ortadan kalktı.
Yani, yanisi şu, dış ticaretçilerin maliyetini düşürecek bir sistem kuruldu, her şey buna göre değişti. Değişmeyen şey ise firmaların halen bu iş için ciddi paralar ödediği gerçeği. Yukarıdaki açıklama biraz teknik gelmiş olabilir kimilerine, ama seneyi sonlandırırken, bu denli önemsediğim dış ticaretimize ve dış ticaretçilerimize, hiç değilse farkındalık kazandırma adına bir katkısı olabilir ise, ne mutlu bana.