Yarım bıraktığım hikaye
Türkiye İş Bankası'nın 89’uncu kuruluş gününde, kuruluş günlerinde zahire tüccarı Mahmut Efendi'ye verdiği kredi hikayesini anlatırken, onun bankaya hesap açtırmak için getirdiği çarşı tüccarı Akif Ağa’nın hikayesine kısaca deyinmiştim. Bir bankacı dostum Akif Ağa hikayesinin daha geniş olarak tamamının anlatılmasını istedi. Bu yüzden bu kez yarım kalan hikayenin tamamını anlatmak istiyorum.
Türkiye İş Bankası'nın kuruluş günü 26 Ağustos’ta bankanın kuruluş döneminde dönemin Umum Müdürü Celal Bey'in (Bayar’ın) bir zahire tücarına beklentisinin çok üzerinde bir kredi tahsis etmesinin hikayesini anlatmıştım. Yazının son bölümünde aynı dönemde o zahire tüccarının ikna ettiği Akif Ağa’nın bankada açtığı hesaba kınnapla bağlı para destelerini çuvalla getirip yatırdıktan sonra sık sık bankaya gelip görmek istemesinden söz etmiştim. Geçenlerde bir bankacı dostum, “Kredi hikayesini tam anlatmışsın, Akif Ağa’nın hesap açtırmasını geçiştirmişsin” diye yakınınca, Akif Ağa’nın hikayesini de bir daha detaylı olarak anlatmaya karar verdim.
Zahire tüccarı Mahmut Efendi,1920’li yılların sonunda 50 bin liralık kredi imkanını elde edince “Bankaya bir hizmeti olup olamayacağını” Umum Müdür Celal Bey’e sorar. O da “Madem sordun söyleyeyim. Çevrendeki iş adamlarının arasında, günlük ihtiyaçlarından fazla parayı kasasında tutan varsa, onları bize gelerek hesap açtırmaya teşvik ve ikna et. Hem paraları daha emniyetli bir yerde saklanır hem de memleket ekonomisine katkıları olur. Üstelik faiz de alırlar” deyince, Mahmut Efendi kendisini görevli kılar...
Mahmut Efendi, çarşısında bankalarla ilişkisi olmayan, kasasında çok para olduğu bilinen Akif Ağa'yı ağzından girip burnundan çıkıp “kimsenin bilmemesi, ikisi arasında kalması kaydıyla” ikna eder. Akif Ağa, kasasında kınnaplarla bağlı tuttuğu para balyalarını çuvala koyup Mahmut Efendi'yle birlikte İş Bankası’na götürüp hesap açtırıp yatırır. Hesap defterrini alır.
Ama bir hafta sonra Akif Ağa, paralarının “bankada durduğuna” emin olmak için görmek ister. Mahmut Efendi, utana sıkıla bankaya durumu bildirir. Banka kasasından çıkarılan paralar yine kınaplarla bağlanır ve Akif Ağa’ya gösterilir.
Ama Akif Ağa birkaç kez daha aynı şekilde paralarını görmek isteğini tekrarlayınca, durumu öğrenen Celal Bayar, Akif Ağa ve Mahmut Efendi'yi odasına çağırıp, geldiği şekilde kınnapla bağlanıp, çuvala koydurduğu paraları Akif Ağa’ya teslim eder. Teslim ederken de “Bak Akif Ağa. Sen paralarını eskisi gibi gene kasanda sakla. Bir gün, paralarını görmeden de yaşayabileceğine inanırsan, o zaman tekrar bize getir. Biz hep buradayız. Sizlerin hizmetinizdeyiz” der.
Akif Ağa paralarının çuvalını alıp Mahmut Efendi'yle bankadan ayrılırken, kendi kendine şöyle konuşmaktadır: “Altmışbeş yıl gece gündüz çalışıp kazan. Sonra hepsini bankaya götür ve el kadar bir defter karşılığında bırakıp çık gel. Bu olacak birşey mi?”
Bu tür öyküler yakın geçmişten bu yana finans dünyasında nasıl hızlı bir değişim ve gelişimin yaşandığını bize çok net gösteriyor. Bankacılık sektörünün hem kredi hem de mevduat hizmetlerini artık ne denli çeşitlendirdiklerini yüz yüze gelinmeyen elektronik alanlara aktardıklarını biliyoruz, yaşıyoruz...