Yargının meşruiyetini değil icraatını sorgulayalım!
Ergenekon davası sonuçlandı. Kamuoyundaki genel izlenim cezaların çok ağır olduğu, suçlu olduğu yeterince kanıtlanamayan bazı kişilerin sadece kanaat üzerinden cezalandırıldığı, savunmanın haklarına her zaman yeterince titizlik gösterilmediği gibi sorunlar etrafında toplanıyor. Tartışmalar uzun süre devam edecektir. Önümüzde bir de temyiz süreci var. Gerçekten kamuoyunda oluşmuş izlenimleri destekleyecek uygulamalar olmuşsa -ki bazıları biliniyor- bunların temyiz katında düzeltileceği, eksikliklerin giderileceği ümit edilir. Bunu ötesinde hatasıyla, sevabıyla yargının kararlarını kabullenmek durumundayız.
Böyle bir mecburiyet altında bulunmamız, yargının işlerini kusursuz yaptığı anlamına gelmiyor. Hukuk alanında uzman olmakla birlikte, yargıçlar, savcılar da insan. Bilgi eksikliğinden, iyi takdir kullanamamaktan, duygularına yenik düşmekten dolayı hatalar yapabilirler. Bazılarını yargının kendi iç denetim mekanizmaları yakalar, düzeltir. Kamuoyundan gelen şikayetler de buna yardım eder. Sorunlar süreklilik sergilerse, yeni yasalarla çare aranabilir. Yargı mensuplarına meslek içi eğitim faaliyeti işlerin daha düzgün yapılmasını sağlayabilir ama en son tahlilde, bütün kusurlarından arındırılmış yargı yoktur.
Yargıyı eleştirmek ifade özgürlüğümüzün bir parçasıdır. Hatta bana sorarsanız, görülmekte olan bir davayı etkilemeye çalışmak diye bir suçun dahi olmaması uygun düşer. Bununla birlikte, demokrasinin işleyebilmesi için yargı süreçleri sonunda oluşan kararların, beğenelim ya da beğenmeyelim, kabulü bir zorunluluktur. Aksini savunmak, beğenmediğimiz hukukun bile korumasından mahrum olmanın kapısını açar.
Yargı kararlarının bağlayıcı olduğu, herkesçe uyulması gerektiği inancı, yargının performansından bağımsız olarak edinilmesi gereken bir değerdir. Bu değerin de başta siyasi liderler tarafından içselleştirilmiş olması gerekir. Durum, kamu düşüncesini yönlendiren siyasi liderlerimize özel sorumluluk yüklüyor. Ana muhalefet liderimiz Sayın Kılıçdaroğlu, mahkeme kararlarını gayri meşru ilan etti. Kararlara hayranlık duyduğumu söyleyemeyeceğim ama galiba maksadını aşan bir beyanda bulunmuş oldu. Kararları veren mahkeme kanunlarla kurulmuş, varlığını kanunların çerçevesinde sürdürüyordu. Sayın Kılıçdaroğlu, “Bu kararlar özel yetkili mahkeme kurmanın sakıncalarını bir defa daha göstermiştir. Bu mahkemeler zaten kalkmıştı. Sürmekte olan davaların olağan mahkemelere aktaracak yasayı hemen çıkaralım,” demiş olsaydı ben dahil görüşünü çok paylaşan olurdu. Yargıyı gayri meşru ilan ettiği zaman, yargı sistemimizi kökten zedeleyecek bir yola girmiş oluyor
İktidarda önemli görevde bulunan bir başka büyüğümüz de “Keser döner, sap döner” diye başlayan deyişten yola çıkarak, ana muhalefet partisinin de bir gün bu yargıya düşebileceğini dile getirmiş. Şu anda kamuoyunun ciddi bir bölümü, yargının iktidarın fazlasıyla tesiri altında olduğu kanısını taşıyor. Bu değerlendirme yanlış olabilir. Olanlar iktidarı güçlendirmiyor, Sayın Başbakanımızın bile şikayetini mucip oluyor. Ancak, olaya dışarıdan bakanlar, yine de beyanı sanki talimatmış gibi değerlendirebileceklerdir.
Yargının meşruiyetine gölge düşürecek yaklaşımların kimseye faydası yok. Yargının icraatini sorgulayabiliriz ama toplumsal barışımızı korumak istiyorsak, konuyu meşruiyet sorgulamasına dönüştürmemeliyiz.