Yararsız yaratıcılık
Evet, bu işlerin yararsızı da var. Yani, insana “Eee? Yani?” dedirten. Ama yaratıcılığın bu türü yine de birilerine “yarıyor.” Örneğin: Londra Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi (Royal Academy of Art) öğrencisi Sures Kumar’a.
Bu bey, bir bilgisayar programı yazdı: Açık veri kullanarak, sahte kimlik yaratmak için. Amacı, böyle bir yazılımın, “gerçeklik” kavramını ve tanımını nasıl değiştireceğini “zararsız ve esprili” bir şekilde göstermek. Yarattığı sahte kimlikler, “var olmayan” çağdaş sanatçıların “var olmayan” eserleri ve “var olmayan” sergilerine dair – ama son derece inandırıcı ve gerçek duruyor. Mr. Kumar’ın projesi, Akademi’nin “Bilimsel Sahtecilik Projesi” kapsamında...
Yazılımla 690,903,803 ve üstü sahte kimlik ve portfolyo üretebiliyor. Bu çok ilginç konu için pro-folio.org adresine bakabilirsiniz.
Kumar’ın projesindeki fikir yeni, ama teknoloji eski: Massachusetts Institute of Technology’den üç öğrenci, bilişimle ilgili “gibi” görünen ama tamamen uydurma sözcükleri, gramer kurallarına uygun bir yazıyı algoritmaya “yazdırıp” bilimsel makale diye yutturdu (2005). Üstelik makale, Florida’da toplanacak Dünya Sistemik, Sibernetik, İnformatik Çoklu-Konferansı’nda (WMSCI) sunulmak üzere kabul edildi. Bunun üzerine gençler olayı açıkladı. Reuters ve CNN bu şahane sahteciliği dünyaya duyurdu.
Bütün aldatmaca, Jeremy Stribling ve arkadaşlarının yazdıkları bir bilgisayar programının marifeti. Yazılım, gerçek ve yapay sözcükleri, gramer kurallarına uygun biçimde bir araya getirdi. Böylece ortaya gayet gerçekmiş gibi görünen ama anlamsız bir teknik yazı çıktı. Zaten bilişimin öylesine yapay bir dili vardı ki makalenin aslını-faslını anlayacak kaç kişi çıkardı ki? Hele İngilizce, bilişim ve teknolojideki hızlı gelişmeye paralel biçimde durmadan yeni sözcüklerle şişerken...
Üç öğrencinin bu işe kalkışmasının nedeni, amacı “sadece para kazanmak” olan, bilimsel değeri sıfır, ama gösteriş değeri yüksek, akademik görünüşlü, ama içi boş konferans ve kongrelerin, “her önüne gelenin katılabileceği” gelişigüzel toplantılar olduğuna dikkat çekmekti.
MIT’de yaratılan SCIgen yazılımıyla, çok yazarlı konferans bildirisi bile yazılabilir. Bu yazılımı “espri” amaçlı kullanan Grenoble Üniversitesi hocası Cyril Labbe, 2010’da Ike Antkare adlı “olmayan” bilimci adına SCIgen’le yazdığı ve sürekli birbirine atıf yapan (referans gösteren) makaleler üretti. Bu kişinin, dünyada Albert Einstein’dan daha fazla atıf alan bilimci olduğunu ispatladı (!).
Aslında bilişimle ilgisi olmayan “klasiği,” 1996’da Amerikan bilim çevrelerinde skandala yol açmıştı. New York Üniversitesi fizik profesörü Alan Sokal, bir makaleyi mantık oyunlarını gerçek ve sahte bilgilerle bezeyerek, aralarına bilimsel görünen ama uydurma “veriler” katarak yazmıştı. Makale, gayet ciddi Duke University Press’in ağırbaşlı kültür araştırmaları dergisi “Social Text”te yayınlandı. Sokal, itibar gören entelektüel jargona sadık kalmış, saygın kuramcılardan düzinelerle alıntı yapmış, yazının arkasına bir sürü dip not ve referans yığmıştı. Ama yazı uydurmaydı! “Sokal Vakası” olarak bilinen skandalla ilgili kitap Türkçeye de çevrildi (Son Moda Saçmalar. İletişim Yayınları, 2002).