Yaranın kabuk tutuşu: Merkez Bankası, genel fiyat seviyesi, para politikası ve kalkınma

Bora Tamer YILMAZ
Bora Tamer YILMAZ Ekonoritmiks boratamer.yilmaz@dunya.com

Yeryüzü, ölü tarihin bir par­çası değildir; yaprakları üst üste kat kat yığılmış bir kitap gi­bi değil, ağacın dal dal yaprakları gibi yaşayan bir şiirdir. Yaprak­ların ardından çiçekler ve mey­veler gelir — dünya bir fosil de­ğil, canlı bir varlıktır.” Walden (Ormanda Yaşam), Henry David Thoreau, 1854

Piyasadaki oynaklık, açık bir yaranın kaşınması gibiydi. Ka­şındıkça derinleşen bu yara ni­hayet kabuk bağladı. Normalde geçici sayılan bir durum artık kalıcı hale geldi. Şimdi Merkez Bankası, bu kabuğun kendiliğin­den düşmesini beklemek zorun­da. Çünkü erken müdahale, ciddi bir faiz artışını gerektirecek ye­ni bir kanamayla sonuçlanabilir.

1-Sadeleşme ve faizin sa­bit Kalması: Merkez Ban­kası, Perşembe günkü kararıyla haftalık fonlama oranını %46’ya çekerek geçici likidite önlemle­rini sonlandırdı ve sistemi nor­male döndürdü. Bu nedenle po­litika faizi teknik açıdan sabit kaldı. TLREF gibi referans faiz­lerde anlamlı bir değişim bek­lenmemeli.

2-Asimetri hâlâ giderile­medi: Fonlamada sadeleş­meye gidilse de para politikası duruşunda asimetri hâlâ sürü­yor. Koridorun alt bandının 350 baz puan yukarı çekilmesi, Er­dem Başçı dönemindeki gibi şa­hin bir sinyal niteliğinde. O dö­nemde koridorun geniş tarafı para politikasının duruşunu be­lirlerdi. Şu anda genişliğin üst bantta kalması (300 baz puan) sıkı duruşa karşılık geliyor.

3-Koridorun üst bandı sin­yal taşıyor: Üst bantta bı­rakılan 300 baz puanlık alan, gerektiğinde faizin kısa sürede %49’a çıkarılmasına imkân ta­nıyor. Aynı zamanda faiz indirim süreci de bu noktadan başlaya­caktır. İlk adım üst koridor da­raltılarak atılacaktır; bu da simetri sağlamak adına bir ön sinyal ola­rak değerlendirilecek. Gerçek anlamda bir faiz indirim döngüsü ise ancak o noktadan sonra başlayabilecek.

Muhtemelen faiz indi­rim döngüsüne dönüş artık yazın ilerleyen aylarına kalıyor. Elbet­te koridorun alt bandı da açıla­rak simetri sağlanıp ilk sinyal verilebilir. Ancak bu zaten yük­sek seviyedeki CDS’i artan kar­maşayla daha da pahalı hale ge­tirmekten başka bir işe yaramaz. Sadelik arayan uluslararası ya­tırımcılar 600 baz puan genişli­ğinde bir koridora sıcak bakma­yacaklardır.

Son zirai donla birlikte Tür­kiye’de artık enflasyonu ölçmek zorlaşıyor. Tanım itibariyle enf­lasyon, “genel” fiyat seviyesiy­le ilgilidir. Ancak şu anda Türki­ye’de üç adet farklı fiyat seviye­sinden bahsedebiliriz:

1-Mal fiyatları: %20 bandın­da, merkez bankasının doğ­rudan kontrolünde.

2-Gıda fiyatları: %40 ban­dında, tabiat ananın kont­rolünde.

3-Hizmet fiyatları: %60 bandında, sosyo-kültürel politikaların dolayısıyla ilgili bakanlıkların ve düzenleyici ku­rumların kontrolünde.

Mal fiyatlarında enflasyon %20’li seviyelerde. ÜFE keza öyle. Dolayısı ile merkez ban­kası kendi kontrolündeki mal fiyatları enflasyonu ile müca­delede mutlak başarı sağlamış durumda. Başkan Dr. Fatih Ka­rahan ve kurmayları Sayın Ha­tice Karahan ile Sayın Cevdet Akçay yapabileceklerini yapmış durumdalar.

“En eskiden” devlet planla­ma teşkilatı üzerinden sosyal ve kültürel politikalar kalkınma perspektifinden tayin edilirdi. 2011 yılı sonrasında bu yapı Kal­kınma Bakanlığı ile sürdürüldü. Dönemin Kalkınma Bakanı Sa­yın Cevdet Yılmaz idi. Enflasyon tek hanelerdeydi! Bu ekolün gü­nümüz Cumhurbaşkanı yardım­cısını çıkarması konunun öne­mini anlatmaya yeterlidir.

Faiz artırımını veya yüksek faiz hadlerini ekonominin sihir­li formülü gibi benimseyen göz­lemci ve yorumcular enflasyon­dan T.C. Hazine ve Maliye Ba­kanlığı’nı da sorumlu tutuyor.

Ancak bu eleştirilerin bir kısmı ülke normlar hiyerarşisi, mev­zuat ve devlet teşkilatlanma­sıyla ilgili bilgi eksikliklerinden kaynaklanıyor olabilir. Bakan Bey Mehmet Şimşek’in bu poli­tikalara doğrudan bir müdaha­lesi hukukun üstünlüğü prensi­bince mümkün değildir. Piyasa­ların regülasyonu ve denetimi kanunen yetkilendirilmiş otori­telerce sağlanır. Yakın geçmiş­te özelleştirilen eğitim ve sağlık gibi sektörlerde verimsizlikler ortaya çıktığı anlaşılıyor.

Sağ­lık katılım paylarındaki düzen­lemenin enflasyonu ne ölçüde etkilediğini ve nasıl geri alın­mak zorunda kaldığını unutma­yalım. Eğitim, sağlık gibi konu­lar para politikasının ötesinde kalkınmanın alanına girmek­tedir. Sayın Şimşek de bütçeyi denkleştirmekle ve ihtiyaç du­yulan kamu finansmanını müm­kün mertebe en ucuz maliyet­le temin etmekten sorumludur. Ki son 7 yılın en düşük risk pri­miyle borçlanma bu sene başın­da gerçekleştirilmişti. İlaveten kamu maliyesi yalnızca gider­lerle değerlendirilmektedir. An­cak bunun iktisadi faaliyet yani vergi gelirleri kısmı da vardır ki şu anda artan faiz nedeniyle ya­vaşlayan ekonomi işi zorlaştıra­caktır. CDS, bu nedenle yüksel­miştir.

Ve son olarak Tabiat Ana. Geçtiğimiz hafta açıklanan Ta­rım-ÜFE, Mart ayında %7’lik çok ciddi bir artışa işaret etti. Bu sene arz sorunları yaşanacağı bariz. Zirai don bir yandan çiftçi gelirlerini ve milli hasılayı aşağı çekerken diğer yandan fiyatları önemli ölçüde arttıracak. Man­şet enflasyonda en yüksek ağır­lık gıda grubunda olduğu için enflasyondaki düşüş çok ciddi şekilde fren yapacak. Muhteme­len çekirdek enflasyon, manşe­tin altında seyredecek.

Türkiye’de “genel” fiyat se­viyesi anlamını yitirirken mer­kez bankası küresel deflasyo­nist- resesyonist konjonktürü kaçırıyor. Sıkı duruş pozu ile fi­ili kontrolün ötesine gidilmeye çalışılıyor. Realite ile illüzyon arasındaki sınır hattı bulanıkla­şıyor. Kabuk bağlayan yara hala hassastır ve iyi bakılması gere­kir. Eğer çok sıkılırsa kangren yaşanabilir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar