Yaprak dökümü yeniden hızlanır mı?..
Geçtiğimiz hafta geneline baktığımızda, beklentilerde değişiklik yaratabilecek yeni bir gelişmenin olmadığını, ancak finansal piyasaların sanki durum tam aksi imiş gibi görünmeye çalıştığına tanık oluyoruz. Borsamız banka hisseleri önderliğinde yeni bir atak yapar iken, döviz kurlarının yatay bir eğilim sergilediğini gözlemliyoruz; Merkez Bankası Para Kurulu'nun mali sistemden gelen yüzde 0,5 oranında faiz düşürme siparişini aynen onaylayarak gecelikleri yüzde 7,75 indirmesi ve devamında konut kredisi faizlerinde aşağı yönlü bir rekabetin devreye girmesi dikkat çekti.
Ekonomi cephesinde ise görece sınırlı kalan mevsimlik hareketlilik dışında durgunluktan çıkışın başladığına yönelik herhangi bir gelişme yaşanmadı; sözüm ona demokratik girişim arayışları ise kafaları karıştırmaktan başka bir işe yaramadı.
Pek konuşulmasa da ekonomi cephesindeki eğilimlerin spekülatif eğilimleri desteklemediği biliniyor; dış talep durgun ve canlanma beklenmiyor, paketlerin iç talep üzerindeki etkisi ise nerede ise sıfırlandı. Hal böyle olunca Ramazanı takip eden altı aylık dönemdeki mevsimlik durgunluk döneminin oldukça sıkıntılı olma ihtimali arttı. Ekonomi daralıp, işsizlik yeni zirveleri zorlayacak; Bütçe ve kamu finansman ihtiyacı artacak, sorunlu krediler yapılandırmaya rağmen yükseliş eğiliminde olacak güven bunalımı yeniden derileşecek. Kısa vadeli faizler mecburen geriletildikçe döviz kurunda birikmiş enerjiye ilişkin endişeler olumsuz spekülatif atak riskini dayanılmaz hale getirecek. Bu kabus etkili ve yetkili kesimleri bir şeyler yapmaya zorluyor; mali sektör konut sektörüne ilişkin beklentileri korumaya çalışır iken siyasi irade IMF yerine demokratik açılımla hareket yeteneği yaratmaya çalışıyor. Özetle söylemek gerekir ise akıntıya kürek çekmeye çalışılıyor ve iyice azalan enerji, günü kurtarmak uğruna tüketiliyor.
Ülkemizde inşaat sektörünün kredi desteği ile yeniden canlandırılması ve bu yolla ekonominin durgunluktan çıkarılması, mevcut politikalar değişmediği sürece imkansızdır. Zira gayrimenkul likit bir yatırım aracı değildir, bugünün sığ piyasalarında menkul kıymetleştirilerek likit hale getirilmesi de mümkün görünmemektedir; ayrıca kısa vadeli bakış açısı ile spekülatif tercihlerin ön planda olduğu dönemde özellikle uzak durulması gereken bir tercihtir, alım-satım farkları büyüktür ve her zamankinden daha riskli olma ihtimali söz konusudur. Konut ihtiyacı yüksektir, ancak onların ya ödeme gücü yoktur yada azalan faaliyet gelirleri nedeniyle son bir yılda yaşandığı gibi hayal kırıklığı büyük olmakta ve mutlu sona erişmek hayal olarak kalmaktadır. Satın alma gücü olanların ise artık çok evi vardır ve alıcı değil satıcı konumdadırlar. Zira son altı yılda servetlerini artırmak için modaya uymuş inşaat işine girme gafletinde bulunmuşlardır. Bankalar ise konut kredisi faizlerini düşürür iken samimi değillerdir; faiz yarışının bir-üç yıl vadelerde yoğunlaşması daha uzunlarda ciddi bir hareketlilik olmaması başka türlü açıklanamaz. Belliki hedef kitleleri değişmiş ve seçici olmaktan vazgeçmeyecekler; ancak yeni hedef kitlenin müteahitlliğe soyunmuş ve konutta satıcı konumda oluşu evdeki hesabın çarşıya uymasına izin vermeyecek gibi görünüyor. Olsun, belki biraz iyimserlik yaratabilir, yeni masallar üretilmesine katkı yapabilir!..
Siyasi iradenin demokratik açılımı da bir tuhaf! En temel demokratik açılım sürdürülebilir ekonomik büyümeyi tesis etmek, işsizliği azaltmak, faaliyet gelirlerini artırarak zorunlulukları seçme şansları ile ikame etmektir.
Eğer bu söylediklerimizin tam aksi yaşanıyor ve düzeltmek için bir şey yapılamıyor ise ciddiye almak gereksizdir. Türkiye Cumhuriyeti vatatandaşları yasalar önünde eşittir; eşitsizliğin büyüyor olmasının sebebi ise yasalar değil dış vesayete tabi siyaset ile aşiret düzenidir, onlardan gelecek demokratik çözüm ise daha önceki örneklerden bilindiği üzere demokratik olamaz ve istikrar getiremez. Aksi olsa vatandaşlarımızın söz konusu kesimlere yönelik güveni tek hanede istikrarlı seyir gösterebelir miydi? Sadede gelecek olur isek bu demokratik girişimin amacı insan haklarımı yoksa yeni dış finansman imkanları yaratmakmı diye sorduğumuzda gerçekleri görmeye başlarsınız... Devamında yaşanacak gelişmeler eşitsizlikleri azaltıp, rekabet gücünün artırabilir, ülkemizdeki faaliyet gelirleri ve toplam talep sıçramasına acil katkı yapabilirmi diye sorarsanız, yan tesir riskinin ortaya çıkacak faydadan daha büyük olabileceği gerçeğini de farkedersiniz... Bugünkü ihtiyaçlarını karşılayamayan, çaresizleşen, bu sebeple yarını düşünmesi anlamsız olduğu için kul olmak zorunda bırakılan vatandaşlarımızın sayısı arttıkça işler son 60 yılda olduğu gibi mi iyiye gidecek?..
Sonbahar yaklaşıyor, yaprak dökümü yeniden hızlanacak; ekonomik daralma, işsizlik ve çaresizlik yeniden fakat daha yoğun bir şekilde hissedilecek. Daha önce yapılmış yatırımlar ayakta durmakta zorlanırken, özel sektör yatırımları teşviklere rağmen duracak, ortaya çıkan boşluğu ise kamunun doldurması, mevcut politikalar tümüyle değişmediği sürece mümkün olamayacak.