Yapısal reformlar geciktikçe…

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

 

Yakın uzak tüm coğrafyaların ortak konusudur, şu yapısal reformları yerine getirmek. Her ülke, aynı yapısal dönüşüm gökyüzüne açılır pencere gibidir. Çin, ABD, Avrupa, Japonya ya da başka herhangi bir ülke, kendi farklılığıyla hisseder reform gereksinimlerini. Farklı siluetlerde algılar başlarını yukarı kaldırdıklarında görebildikleri göğü. Asya sabaha kavuşurken, Amerika öğleyi savuşturur, Avrupa akşamı karşılar, Rusya geceyi ağırlar. Bilmek ayrı, yerine getirmek sağduyularla çalışır. Tüm kriz yönetimleri sorunun köküne inen, gelecek nesillere sorun taşımayan çözümlerin yapısal reformlar olduğunu iyi bilirler. Doğru zamanı seçme yaftası adı altında siyasi kaygılara boyun eğerler. Sınır tanımaz piyasalara yönelik politikalar üretip, sistemin bir başka dişlisi olup mevcut akışı sürdürmeyi tercih ederler. Yüksek reform gereksinimlerini bile bile ötelerler. Sermayeye katkı sunan politikalar, her zaman reformlardaki aciliyetleri görmezden gelir. 2005’te Jackson Hall toplantılarında küresel sistemik kriz olgusu gündeme getirilmişse de, kulak ardı edilmişti. Reformlara duyulan ihtiyaç ertelenmişti. Sürecin yurtdışındaki işleyişini bir kenara koyup bize dönelim ve reform ihtiyaçlarına gereksinim duyan başat roldeki başlıkları sıralayalım.

 

Şu yapısal reformlara gereksinim duyuyoruz

1. Gelir dağılımı: Türkiye’de Gini Katsayısı 45’ler düzeyinde seyreder. Reform gereksinimi, doğudan batıya büyükşehirlere göç kanalıyla; ulaşım, konut, atık su, çevre kirliliği gibi şehirleşme sorunlarını biriktirir. Büyümenin sürdürülebilir nitelikte orta ve uzun vadeli doğrudan yatırımları desteklemesi olanaksızlaşır.

2. Sağlık, ulaşım, barınma gibi temel kamu hizmetlerindeki açıklar.

3. Vergi Reformu: OECD ülkelerinde %44, %56 şeklinde dağılan dolaylı/dolaysız vergi oranı, Türkiye’de %62.5, %37.5 şeklinde gerçekleşmektedir. Mevlana’nın tabiriyle; vergi toplama sisteminde şişenin dışını yalamaktan vazgeçmeli içini içmeliyiz. Bu şekilde vergi toplamak, şişenin dışı kadar uzun vadeli ekonomik yapımıza yararsız destek sağlar.

4. Kayıt dışılık.

5. İşgücü piyasası.

6. Doğrudan ve portföy yatırımlarda dışa bağımlılık.

7. Tasarruf açığı.

8. Makroekonomik istikrar: Bunun sağlanması, enflasyon ve cari açık sorunlarının sektör sektör irdelenerek çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

 

Yüksek büyümeyi başarabilen ülkelerde hangi parametrelere önem veriliyor; birde ona bakalım:

a. Küresel dış talebi yönetebiliyorlar. Bunu gerçekleştirirken de gerekirse bilgi ithal etmeyi göz ardı etmeyip, “açıklık” ilkesini en tepeye oturtuyorlar.

b. Makroekonomik istikrara önem veriyorlar. Düşük enflasyon ve disiplin altında kamu maliyesi için yoğun emek harcıyorlar.

c. Liderlik ve kurumsal yapı misyonlarına yatırım yapıyorlar. Yönetimin büyüme ve doğru inisiyatif almadaki başarı öne çıkıyor.

d. Sağlıklı fiyatların sağlıklı piyasalarda oluştuğunun bilinciyle “etkin piyasa” ve güçlü yatırım ortamını tesis ediyorlar.

e. Önce kendi toplumunun sonra da küresel toplumun çıkarlarını gözeten gelecek odaklı yatırımlar yapıyorlar ve tasarruf planlarına aktif uygulamalarında yer veriyorlar.

 

Görüldüğü gibi büyük resme baktığımızda kaybolan, sadece zamanımız ve emeğimizle sınırlı değildir. Esas kaybettiklerimiz; lojistikte, gıdada, tarımda rekabetteki güncel avantajlarımızdır. Bugün sıraladığımız bu avantajlar öylesine hassas dönüşümlere gebedir ki; kağıdın küle dönüşümü, şekerin karbona çevrimi süreçleri kadar geri dönüşü imkansız olgulardır. Yapısal reformlar geciktikçe tüm potansiyel gücümüzü yakıp kül gibi havaya savurmak, bizi geri dönüşüm kutularında kazanılmayı bekleyen hurda ülkeler yığınına ekleyecektir olsa olsa…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar