Yapısal reformlar “bütçe dengelemeye” odaklanmalı

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Ege Cansen’den Güven Sak’a, Adnan Bali’den Daron Acemoğlu’na uzanan ve adını burada yazamadığımız bilgi sahibi insanlarımız, ülkemizin sıkıntılı günlerden çıkışı için gerekli olan yapısal reformun “kök nedeninin”,” dip dalgalarının” neler olduğunu sorguluyor.

Doğru teşhis, uygun tedavi planlaması, zamanında operasyon ivedi sorunlarımız. Alınması gereken önlemlerin yönünü, hızını, yaygınlığını ve derinliğini belirleyecek olan teşhisle ilgili bakış açısıdır.

Lisa Feldman Barrett’in Beynimizin Parmak İzleri kitabında temel kavramlardan biri “vücut bütçeleme bölgeleri”. Bilim insanlarının “allostasis” dedikleri “bütçe dengeleme eylemi” toplumsal düzlemde ülkemizin büyük sorunlarından biri. Bilim insanı Barrett, bütçe dengeleme eylemini şöyle tanımlıyor:

“Vücut bütçeleme bölgeleriniz hayatta kalmanızda çok önemli bir rol oynar. Beyniniz, vücudunuzun dahili ve harici herhangi bir kısmını hareket ettirdiğinde organlarınızı, metobolizmanızı ve bağışıklık sisteminizi çalıştırmak için kullandığı enerji kaynaklarından bazılarını harcar. Yiyerek, içerek ve uyuyarak vücudunuzdaki enerji kaynaklarını yenilersiniz ve sevdiklerinizle rahatlarken ve hatta sevişirken de vücudunuzun harcadığı miktarı azaltırsınız. Tüm bu harcama ve yenilemeyi düzenlemek için beyniniz, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu enerji miktarını bir bütçe gibi sürekli tahmin etmek zorundadır. Bir şirkette genel bütçenin dengeli bir şekilde devam etmesi için yatırılan ve çekilen parayı takip eden ve hesaplar arasında para geçişlerini sağlayan bir finans bölümünün bulunması gibi, beynimiz de vücudumuzun bütçesinden sorumlu bir devre bulunur. Bu devre duyu ağımızın içerisindedir. Vücut bütçeleme bölgeleriniz geçmiş deneyimlerinizi bir rehber gibi kullanarak sizi hayatta ve sağlıklı tutmak için gereken kaynakları hesaplamak için tahminler yapar…”

Tuhaf bir direnç

Anladığımız kadarıyla ülkemizin kök sorunu dış borç bağımlılığının sürdürülebilirlik sınırlarını aşan ölçekte büyümesidir. Başka bir anlatımla, cari açığı yönetebilir düzeyde tutmak yapısal reform ihtiyaçları hiyerarşisinde ilk sıralardaki yerini alır. Cari açığı orta dönemde sürdürebilir düzeye indirmek için alınmasa gereken önlemleri tartışmak, üst piyasa göstergelerini tartışmaktan daha önemlidir; çünkü bu dip dalgayı aşmadan nitelikli büyüme gerçekleşemez.

Dünya genelindeki eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikelerinin neler olduğu konusunda bir ortak adlandırma, kavramlaştırma ve düşünceye sahip değilsek, geleceği öngöremeyiz.

Kendi imkan ve kısıtlarımızın neler olduğuna ilişkin dinamik bir envanterimiz yoksa, geçerli ekosistemdeki akışların yaratığı “veriye” ulaşıp ayıklayarak, işlerimizi nasıl etkilediklerini netleştiremiyorsak, yolumuzu aydınlatabilir miyiz?

Fırsat ve tehlikeler ile imkan ve kısıtlarımızı tutarlı bir modelle karşılaştırmazsak, bizi geleceğe sağlıklı biçimde taşıyabilecek “dengeleri” kurabilir miyiz?

İş yaşamının özünü oluşturduğu için bu üç temel sorunu bir ömür boyu sürekli yinelememizin çok açık bir nedeni var: Çünkü biz, alışkanlıkla yönetimi terk ederek, analizle yönetim aşamasına geçme konusunda tuhaf bir direnç gösteriyoruz.

Üretim bileşenleri arasında ilk sıralardaki yerini giderek güçlendiren “veri” konusunu çözmemek için direniyoruz. “Dış borç bağımlısı” ekonomimizdeki üretim ihtisaslaşmasını, belli bir plana göre dönüştürmek için odaklanmayı beceremiyoruz. Reform diye piyasaya sunduğumuz önlem paketlerinin büyük bir bölümü “harcama-odaklı” oluyor; son tahlilde “dış borç bağımlılığını” azaltacağı yerde artırıyor. Çünkü, doğada var olan “bütçe dengeleme eylemini” ciddiye almadan, nitelikli büyüme yaratamayacağımızı bir türlü anlamıyor; anlamak istemiyoruz.

Nitelikli büyümek için

Ülkemiz ekonomisinde “nitelikli büyüme” yaratmanın gerek şartlarından biri, var olan üretim ekosistemindeki akışların oluşturduğu, niyet eden herkesin derleyebileceği “standart verilere” hakim olmaktır. Yeter şartı ise gerçek inovasyonun da kaynağı olan ve yeni değerler üretmede sıçrama yapabilmenin kaldıracı haline gelen “standart dışı veriyi” ehlileştirmektir.

Toplumun çok değişik kesimlerinde, “Bugün ülkemizdeki veri kaynaklarına güvenerek tutarlı bir fizibilite yapmak mümkün mü?” sorusunu yöneltiyorum. Büyük çoğunluk verilerin yetersiz ve güvenilmez olduğunu söylüyor. Demek ki, verinin değer üretiminin odağına yerleştiği bir dönemde, atılması gereken ilk adım, standart verilerle ilgili güvenin artırılmasıdır. Bir sonraki adım da “büyük verinin ehlileştirilmesi” ve değer üretimine dönüştürülmesi.

Orta ve düşük teknoloji üretim yapısını, orta ve ileri teknolojilere taşımak; özellikle de dijital dönüşüme uyum göstererek ekonominin nitelikli büyümesini hızlandırmak ve borç bağımlılığını sürdürebilir ölçekle tutmak için “bütçe bilincimizi” yükseltmek zorundayız. Tutarlı bir strateji, teşhis edilen sorunları çözecek kapsayıcı bir planlama, işleyen kurumlarla uygulamaları destekleme, ödünsüz gözetim ve denetimle kaynak kullanımını zaptu rapt altına alma, bütçelemenin bileşenleridir; aynı zamanda bizi dış borç bağımlılığından uzaklaştıracak yoldur. Yapısal reform, dış borç bağımlılığını azaltıcı önlemler üzerine odaklandığında anlamlı sonuçlar yaratabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar