Yapısal reform masallarını pazarlayanların çaresizliği!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Finansal piyasalar açısından, Referandum sonrasındaki ilk hafta kısmen sakin geçti. İçeride bir yandan iyimserliği korumaya çalışma ve diğer yandan Siyasi İradeyi yapısal reformlar tabelası doğrultusunda yönlendirme girişimleri ön plana çıktı; bazı Hükümet üyeleri de bu yöndeki beklentileri destekleyen bir görünüm sergiledi. Evdeki hesapların çarşıya uyup uymayacağı konusunda kafası karışan, bu nedenle bekle-gör eğilimi sergileyen küresel piyasalar da bu eğilimleri destekledi.

Ekonomik tercihler konusunda Siyasi İradeyi yönlendirme çabalarına katılımın genişliği, bu konunun irdelenmesini gerektiriyor. Kredi derecelendirme kurumları, uluslararası kurumlar ve yatırım bankalarının raporları, yerli ve yabancı büyük patronlar yanı sıra bazı Bakanlar ağız birliği etmişçesine aynı şarkıyı söylüyor. İçine düşülen açmazdan çıkmanın tek yolunun yapısal reformlara öncelik verilmesi ve kararlı olunmasından geçtiği vurgulanıyor. Diğer seçeneklerde yeterli sermaye girişinin olmayacağı, daha önce giriş yapmış olanların risklerini azaltma eğilimine girebileceği ve eğilimlerin kontrolden çıkarak yıkıcı olabileceği ima ediliyor!

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız söylem eski ezberlere dayanıyor ve son iki yıl genelinde küresel koşullarda yaşanan değişimi görmezden geliyor. Geniş anlamda yapısal reformlar lehine kararlı bir duruş sergilense bile yeterli kaynak girişi olmayabilir; makroekonomik görünüm bozulmaya devam edebilir ve buna bağlı olarak riskten kaçınma eğilimi güçlenerek kırılganlığı artırabilir.

2015 yılının son çeyrek döneminde dolar faizlerine ilişkin beklentiler nedeniyle piyasalar olumsuz baskılar altında bunalmaya başlamıştı. 2016 senesinin son çeyreğine kadar arz fazlasına dayalı dengesizlikler belirleyici olmuştu; son çeyrekte ise korumacı söylemlerin ABD Başkanlık Seçimlerinden galip çıkması ve petrol arzının kısılması ile beraber, olumsuz eğilimlerin yönü geçici olarak değişmişti. Fakat bu kez petrol liderliğinde yükselen emtia fiyatları ve korumacılık endişesi nedeniyle, faiz yükselişlerine ilişkin endişeler riskten kaçınmanın sebebi haline gelmişti. Yükselen jeopolitik tansiyon ve bazı AB ülkelerindeki seçimler konusundaki korkular, dengelerin olumsuzluklar lehine bozulmasına katkı yapar hale gelmişti.

Son altı ay genelinde küresel ölçekte pazarlanmaya çalışılan iyimser senaryolar küresel toparlanmayı değil, finansal yapının risklerini az hasarla azaltabilmesi için fırsatlar yaratmayı hedefliyor. Bu nedenle gelişmekte olan ekonomilerin yapısal reformlar lehine kararlı olması, söz konusu bölgelere daha fazla sermaye akacağı anlamına gelmiyor. Hele Türkiye gibi jeopolitik gerginliklerin yoğunlaştığı bir coğrafyada iseniz, gerçekçi olasılıklar çok daha olumsuz durumlara işaret ediyor! Korumacılık ve jeopolitik gerginlik bileşimi, finansal sermaye açısından uzak durulması gereken türdendir ve sistemik kırılganlığı artıran yapıdadır.

Yapısal reformlar söylemi, geniş anlamda gelişmiş Batılıların her alandaki yönlendirmelerine boyun eğilmesini içeriyor, kısa vadeli geçici bir sakinlik dışında hiçbir şey vadetmiyor. Önce enflasyon deyip parayı sıkacağız, mali sektör lehine ve kamu aleyhine inisiyatif kullanacağız, küresel düzeydeki arz fazlasını dikkate almadan zor durumdaki üreten kesimlerin kaderini yabancı sermayenin insafına terk edeceğiz, jeopolitik konularda kendi çıkarlarımızdan vazgeçip Batınınkiler lehine gayretkeş olacağız! Sonra da sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılıyor olmasından istikrar bekleyeceğiz!

Kusura bakmayın! Hemen yukarıda sipariş edilen eğilimler nedeniyle düştüğümüz büyük açmazlardan, aynı yanlışları tekrarlayarak çıkamayız! İma edilen yapısal reformların muhtemel sonucu, işsizliğin artması ve ekonominin daralmasından başka bir şey olmaz ve bu olasılığı da yabancılar almaz! Fakat kendilerini biraz olsun kurtarabilmek adına, tutamayacaklarını bildikleri sözler verebilirler!

Her yüz kişiden sadece 4,3’ü borçlu iken geniş kesimlere fedakarlık yaptırabilen ve böyle olduğu için işe yaramış gibi görünen çözümler, her yüz kişiden 60’ının borçlu olduğu koşullarda çalışmaz! Küresel sorunlar ağırlaşırken, ne yapar ise yapsın gelişen ve küresel iyimserliğe bağımlı bir ekonominin düze çıkması mümkün olamaz!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar