Yapısal kırılganlık
Küresel krizden çıkış sürecinde Türkiye ekonomisinin performansı dikkati çekecek kadar düzgün görünüyor. Dünya ekonomisi sert bir krizi arkasında bırakırken bazı performans kriterleri ön plana çıktı. Bunlardan birisi büyüme hızı. Pek çok ülke krizin ardından yeniden büyümekte sıkıntı çekerken bizim büyüme hızımız dünya sıralamasında en üst sıralarda yer alacak kadar yüksek. Güncel algılamalarda görüntümüzün düzgün olmasında krizden hızlı büyüyerek çıkmamızın önemli payı var.
İkinci bir kriter kamu açığı ve buna bağlı olarak biçimlenen borç dinamiği ve borç düzeyi gibi değişkenler. Pek uzağa gitmeye gerek yok. Hemen yanıbaşımızda Avrupa'nın bu sorunlarla boğuştuğunu ve henüz tatmin edici bir sonuç da alamadığını biliyoruz. Buna karşılık bizim kamu kesimimizde fazla bir sorun yok. Dahası, olan sınırlı açığı da halletmek için çaba harcanıyor. Kısacası, güncel algılamalar açısından bakıldığında kamu maliyesi alanındaki performansımız da düzgün görüntüye ciddi katkı yapıyor.
Büyüme ve kamu dengesinin yanısıra banka sistemimiz de güçlü görüntü veriyor . Kriz sonrasında enflasyon hızının görece durağan kalması, parasal sıkıştırma yönünde henüz bir baskının ortaya çıkmaması, faizin yükseltilmesi gereğinin ertelenebilmesi gibi olumlu gelişmeler de düzgün görüntüyü pekiştiriyor.
Kriz sonrasında oluşan bu cazip görüntü kimilerine Türkiye ekonomisinin darbelere karşı güçlendiği, kırılganlığının neredeyse sıfıra indiği gibi bir izlenim veriyor.
Aman dikkat. Aldanmayın. Böyle bir düşünceye kapılmak bütünüyle doğru bir değerlendirme olmaz. Nedeni de basit. Bütün bu gelişmelerin olumlu, hatta çok olumlu olduğunda bir kuşku yok Bunları görmezden gelmenin manası yok. Tamam. ama tüm bunlara karşılık Türkiye ekonomisinin temel kırılganlık noktasında, yani dış açığında, henüz olumlu bir gelişme yok. Tersine, son açıklanan 2010 Kasım ayı verileri sorunun gittikçe büyüdüğünü gösteriyor.
Her şey iyi giderken bu kadar kusur kadı kızında da olur demeyin. Türkiye için cari denge açığını küçümsemek, geri plana atmak yanlış bir tavırdır. Gittikçe büyüyen cari açık ekonomi açısından çok ciddi bir kırılma noktası oluşturuyor.ve Türkiye ekonomisi olası darbelere açık ve bunları göğüslemekte güçsüz, kırılganlığı yüksek bir ekonomi haline geliyor.
Bu bağlamda bir noktaya daha vurgu yapmakta fayda var. Türkiye ekonomisinin dış dengesizliği bütünüyle konjonktürel bir olgu değil. Tersine dış açığı besleyen ciddi yapısal zafiyetlerimiz var.
Hiç lafı uzatmadan dış açığı besleyen üç temel yapısal özelliğimizi sıralayayım. Birincisi ekonominin iç dengesindeki çarpıklıktan ürüyor. Tasarruf oranımız çok düşük. Makul bir büyüme için gerekli yatırım harcamalarını karşılamıyor. Bu dengesizlik dış açığı besliyor. Bu bir.
İthalat harcamalrımızın önemli bir parçası enerji ithalatı faturasından kaynaklanıyor. Örneğin, Kasım ayı itibariyle 12 aylık cari açık 44.9 milyar dolar iken enerji faturası 31.6 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Bu iki.
Bizim ithalatımızın fiyat esnekliği küçük, gelir esnekliği görece daha büyük. Bu ithalatımızın fiyat (kur) değişmelerinden çok fazla etkilenmediği buna karşılık ekonomide büyüme hızlanınca ithalatın da hızla arttığı anlamına geliyor. Bu da üç.
Bütün bunlar Türkiye ekonomisinda ciddi bir yapısal kırılganlığın süregeldiğini ve bunun parasal operasyonlar ve fiyat (kur) maniplasyonlarıyla çözülmesinin pek olası olmadığını söylüyor. Çok iyiyiz, dünyanın starı olduk falan şişinecek halimiz yok. Tamam iyiyiz de o kadar değil.