Yapısal dönüşümlerin enfl asyon ve özel sektör dış borç boyutu
Serbest girişim yanlısı kapitalizmi düşünelim. Kamu ve özel sektörün ne yetki, ne görev ve ne de sorumluluğu bir denge içinde yer alır. Bunu demokrasi içinde yönetebilmekse daha da çetrefilli bir durumdur. Kamu ve özel, değişik konjonktürlerde de olsa, kendini aynı ölçüde cenderede bulur. Risk boyutu kimi zaman kamunun üzerinde kimi zaman da özelin üzerinde yığılmıştır.
Ülkelerin toplam borçluluk yapıları, büyük durgunluğun başladığı Ağustos 2007’den bu yana çok ayrı bir önemde durur. Kritik seviyeler aşılmış, aynı zamanda dengeler de bozulmuşsa borçluluk o saklandığı yerden çıkar. Koca ekonomileri yerden yere vurur. Bu arada, borçlanmanın risk boyutu, toplam büyüklüğü ve artış hızı üzerinde olabildiğine derin çalışmalar yapıldı. Türkiye özel sektörünün ya da kamusunun toplam borçluluk düzeyi riskli boyutlarda değildir. 2014 GSYIH’sini 867 milyar dolar kabul edersek, toplam dış borçluluğumuzun milli gelire oranla sadece %44.6 kadardır. Bu düzey küresel eşleniklere göre çok uygundur. Genel seviye düzeyli bir borçluluğu ifade etse de, özel sektörün borçlanmasındaki artış hızı aynı rahatlıkta değil dir. 2014– 1989 arasındaki 25 yılın borç artışı özelde 39.9 iken, kamuda sadece 8.8 kadardır. Özelin toplam borçtaki payı 15.1 iken 68.5’e yükselmiş, kamunun da payı 84.9 iken 31.5’e gerilemiştir. Özelin %15.9, kamunun %9.1 kümeli ortalama yıllık büyümesi, kamu özel yer değişiminin en dinamik boyutunu işaret etmektedir. Demokratik yönetimlerde kamunun olmazsa olmaz ve temel görevleri vardır. İşsizlik, gelir dağılımı eşitsizliği, enflasyon gibi. Bunların hepsinin dayanağı da toplumsal istikrarsızlığı önlemektir elbette. Çünkü stabilizasyonu sağlamak kamusal yönetimlerin temel misyonudur.
Dış bağımlılık kırılmadan gıda, tarım, hayvancılık segmentlerinde ilerleme gerçekleştirilemez. Bağımlılık en kolay satabileceğimiz noktada satın alıyor olunca çok zorumuza gider. Geçmişte ne olmuş bitmişi fazla tartmadan bundan sonra neler yapabileceğimiz ölçelim, biçelim. Neden bilişim, otomotiv, kimya, sağlık, finans gibi teknoloji yoğun sektörlerde bağımlığımıza bu denli içerlemeyiz? Dış bağımlılık tarım, gıda ve hayvancılıkta oluştuğunda, bu neden bizi yerden yere vurur?
Brüt kapasitemiz matematiksel olmasa da fiziksel olarak sonsuzdur. Yani, kapasitemiz gizlendiği yerden ortaya çıktığında hasat ve çeşitlilik bizi Hollanda’nın ötesinde bir verimlilikle tanıştırır.
Toprak kayması, terör, zor coğrafi koşullarımız unutulmamalıdır. Altyapımız zorlukların üstesinden gelmekte yetersizdir. Ulaşım, eğitim, sağlık gibi konulardaki eksiklikler de birleştiğinde kullanamadığımız alanlar %65’e çıkar. Sorunlara karşın piyasa cambazlarının hiç sevemediği o sihirli sözcüğün “reformların” hakkıyla yerine getirilmesiyle çok şey değişecektir. Tarım, hayvancılık ve gıda sanayinde küresel rekabet unsuru olabilecek ölçektedir. Yeterlilikte talebi karşılayacak ölçüde dolu ve bir o kadar da vasıfl ı insan gücümüz, tarihimizden gelen geleneksel tarım uygulamalarını yüzyıllardır uygular. Türkiye, gelişen organik tarım ekonomisinde küresel rekabet üstünlüğü sağlayabilmek için en uygun ülkedir.
Aralık 1968–Mayıs 2014 arasında geçen 46 yılın TEFE gıda maddeleri farkı pozitifse, yani manşet enflasyon gıda maddelerinden yüksek seyrediyorsa, enflasyon gıdanın kıskacı altında değildir. Bu dönemdeki toplam 545 ayın 282’sinde TEFE enfl asyon gıda fiyatlarının baskısı altındadır. Çünkü gıda maddeleri manşet TEFE’den daha yüksek seyretmekte onu baskılamaktadır. Geriye kalan 263 ayın genel TEFE düzeyi, gıda maddelerinden yüksektir. Fark grafiğinde görüldüğü üzere, yaklaşık yarısı pozitif yarısı da negatiftir. “TEFE-Gıda Maddeleri” farkının pozitifl eri ve negatifl eri ayrı ayrı toplandığında; üstte kalan pozitif alan 1647.1 ve altta kalan ise 1349.2 sonucunu verir. Sözün özü %55’inde Gıda TEFE’den yüksek, %45’ündeyse TEFE Gıda’dan yüksektir.
Çözüm özel sektörün dış borçluluğu sorunu tasarruf açığımızı kapattığım ölçüde çözümlenir. Gıda enflasyonundaysa; hal yasası, komisyoncuların ezdiği üreticiler, ulaşım ve eğitim gibi altyapılara gereksinim duyar. Ulaşım ürünün bozulmadan tüketicisi ulaşmasının garantisidir. Eğitimse bilgilerin homojen paylaşımını sağlayacaktır. Doğrusu “deniz baldır da, biz fakirin kaşığı dahi olmadığından bir kaşık bal yemek mümkün olmaz.”