Yapılan ve yapılmayanların sorumluluğu
Türkiye ekonomisi açısından iç talep hayati önem taşıyan bir değişken haline geldi. Daralması durumunda mali sektör ve kamu kesimi dengeleri kırılganlaşıyor, tam aksine arttığında ise gün kurtarılıyor, fakat hem sorunlar ağırlaşıyor, hem de geleceğimiz üzerindeki ipotek büyüyor. İnsanlarımızın ayağını yorganına göre uzatması sorumlu davranmaya başlaması istenmiyor. Bu aşamada sormak gerekiyor sistemli bir şekilde nasıl olacak da Türkiye'yi yatırım yapılabilir bir ekonomi haline getirecek?
Vatandaşlarımız sorumlu davranır, faaliyetinden elde ettiği gelirler ihtiyacını karşılayacak şekilde tercihlerini belirler ise iç talep daralıyor. Toplam vergi gelirlerinin yüzde 74'ünü oluşturan dolaylı vergilerden elde edilen hasılat küçülüyor, kısılamayan kamu harcamalarının da katkısı ile bütçe açığı kontrolsüz bir şekilde artıyor. Bu koşullarda mali sektör de çok yönlü baskılar altında bunalıyor. Menkul kıymet portföyünü küçültme şansı olmadığı için hesapsızca büyütmek zorunda kalıyor, dış kredi imkãnları daralırken, sorunlu alacakları artıyor; özetle söylemek gerekirse bilanço dengeleri bozuluyor. Görüntüyü kurtarmak için Merkez Bankası'nın finansman desteğine, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun anlayışına muhtaç hale geliyor. Bu duruma düşmemek ve günü kurtarmak için her yola başvuruluyor. Vatandaşı baştan çıkarıp gelirinden daha fazla harcatmak hem mali sektör, hem de kamu kesimi açısından olumsuz seçenekler arasında en ehveni şer olanı haline geliyor...
2002 yılı sonrasında net istihdam yaratamadığımız için benimsenen politikalar geniş kesimlerin satın alma gücünü eritti, İşçi, köylü, emekli, esnaf ve memurun krizi derinleşti. Bu süreçte başta petrol olmak üzere zorunlu ihtiyaç maddeleri fiyatlarının yükselmesi durumu iyice ağırlaştırdı. Kamu kesimi ve mali sektör çoğunluğun durumundaki olumsuzlaşmayı görmezden gelerek kendi gelirlerini artırma derdine düştüler. Bireysel krediler yolu ile vatandaşın cebine faiz geliri hortumu yerleştirildi, sınırsızlaşan vatandaş daha çok harcadı ve daha çok vergi ödeyerek bütçeye katkı yaptı. Özetle söylemek gerekir ise geliri azalırken daha çok harcadı ve vergi ödedi, fakat borcu hesapsızca büyüdü. Bu sonucun üretilmesinde tek sesli medya ile kamu ve mali kesimler arası uyum belirleyici oldu...
Gerçeği yansıtmayan makro ekonomik göstergeler ve çıpa niteliğindeki masallar bu sürecin kamuflajı oldu. Vatandaşın sorunları ağırlaşıp krizi derinleştikçe banka bilançoları balon gibi şişti, aktif kalitesi düştü, fakat uluslararası yatırımcılar ve sermaye piyasaları bu durumu görmezden geldi. Bir şeyleri görmek için artık çok geçti!..
Bu aşamada sormak gerekiyor. Geri dönmeyeceğini bilerek kredi veren ve borçları yapılandırarak durumu idare idare eden bankalar sorumlu mu davranmıştır?
BDDK ve SPK gibi özerk kurumlar vatandaşa karşı görevlerini yapmışlardır? Vergi alarak vatandaşın canı ve malını korumayı devlet adına taahhüt eden siyasi irade sözünü tutmuş mudur? Yapılanlar ve yapılmayanlar ilgili kesimlerin ettiği yeminlere uygun mudur? Halk ve adalet korunmuş mudur, yoksa katledilmesi için mi çalışılmıştır?
Bundan sonra yaşanacakların sorumlusu, sorunlar küçük iken görevini suiistimal edenler olacaktır... Vatandaşın krizin derinleştirmeyi günü kurtarma seçeneği olarak değerlendirenler için bundan sonrası pek kolay olmayacak...