Yapay zekaya başrol
Bir rejisörün, bir sinema oyuncusunun, bir senaryoyu baştan sona okuyup, notlar çıkartarak karakter tahlili yapmaya uğraşmasına son! Yapay zekayla çalışan ScriptHop (“Hop diye” senaryo) algoritması, bütün senaryoyu “okuyup” bütün karakterlere ait özellikleri “hop diye” çıkartıyor.
Karakter, senaryoda kaç kelime laf etmiş? Kaç kere görünmüş? Ne kadar süreyle? Başka karakterlerle diyalogları gibi sayısal özellikler kadar, daha “insani” özellikleri de ayırdediyor yazılım. Nasıl biri bu karakter? Yazılımın ortak mucidi senaryo analisti Scott Foster, şimdiye kadar 5 bin 500 senaryo okumuş. 12 yıl bu işi yaptıktan sonra bilişimci Brian Austin’le, “otomatik senaryo okuyucu” bir yazılım geliştirmeye karar vermiş. Sonuç? Senaryoyu bir çırpıda okumak 4 saat alırken, bu yazılımla süre 4 saniye. Üstelik, karakterlerin yukarda yazılı olan, olmayan özelliklerini de listeleyecekmiş.
Yapay zekaya tapınma dönemindeyiz ya, bir başka start-up da benzer bir iş yapmaya hazırlanıyor: ScriptBook’un yapay zekası, senaryoyu okuyup ticari başarı beklentisi hakkında fikir yürütecek. Filmlerin yüzde 87’si gişede umulan hasılatı tutturamadığı için, film stüdyolarına, prodüksiyon şirketlerine, yetenek ajanslarına, dağıtımcılara ve yatırımcılara, “yüksek getiri sağlayacak senaryoları seçme” fırsatı verecekmiş.
Bu yapay zekalar, belki düzsel mantıkla ilerleyen ortalama filmlere yararlı olabilir. Ama felsefi derinliği olan, söylenmeyenlerin, sessizliklerin daha yoğun olduğu, sinematografisi daha güçlü senaryoları da anlayacak mıdır?
Bu konularla uğraşanlar sadece bilişim girişimcileri değil. ABD’de Iowa Üniversitesi hocası Kang Zhao da meşgul bilimcilerden birtanesi. BBC onunla aynen yukardaki türden Ar-Ge çalışması hakkında mülakat yaptı. Daha Almanya’da Fraunhofer Enstitüsü’nde, Fransa’da, başka yerlerde kimler kimler vardır. Evet, çünkü tam şu sıralar yapay zeka konusuna ilgi roket gibi yükseliyor. Yeni örnek: Son Oscar’da en başarılı görsel efekt ödülü alan 2015 yapımı film “Ex Machina”. Latince, “bir araç veya makine vasıtasıyla” demek. Oda tiyatrosu gibi tasarlanmış filmde, dünyanın “en büyük” arama motorunu icat etmiş über-bilişimci Mr Garland’ı görüyoruz. Bir başarısı daha var: Dünyanın “en ileri” yapay zekalı robotunu da yapmış. Şirketinde çalışan saftirik Caleb’i, malikanesine bir görevle davet ediyor: Caleb, en gelişkin robot Ava ile sohbet edecek, onu Turing Testi’nden geçirecek. Yani: Robot bir makine midir? Yoksa, kendi “zihni” var mıdır? İnsan gibi düşünebilir mi? Davranabilir mi? Duygu gösterebilir mi? Eğer, insandan “farkı farkedilmiyorsa,” Turing Testi’ni geçecek.
Caleb’in karşısına, Asimo değil, tam tersine seksi bir kadın, çok güzel, mükemmel zeki, “adeta” insan gibi robot Ava çıkmaz mı? Caleb, Ava’ya tutulmaz mı? Hele Ava, robot yapısının üzerine üzerine bir de kadın gibi giyinerek Caleb’in karşısına çıkınca?
Ama öykünün kamuya açık kısmı buraya kadar: Çünkü Oscar aldı diye ve konusundan dolayı film Türkiye’de gösterilebilir.
Stanley Kubrick’in kült filmi “2001 Uzay Macerası” Cilalıtaş Devri kadar uzak 1969’da en başarılı görsel efekt Oscarı’nı kazandığından bu yana Hollywood’un kapıları bu tür filmlere hep açık. Büyük kısmı oto sanayii ürünü şeyler, bazısı da sözde sanatsal öğeler içeriyor, “felsefi” havalı.
Bu işin, yüzyıllar öncesinden gelen bir ortak bilinci var gelişmiş ülkelerin kültür tarihinde. Onların ve taa İslam’ın otomasyon icatlarından (örneğin El-Cezeri v.b.) bu yana, mekanik ile organiği bağdaştırma çabası, nihayet bugünkü teknoloji ve dijitalleşme sayesinde bin yıl gecikmeyle gerçekleşmeye doğru gidiyor. Hollywood burada baş yapımcı.