Yapay gündemleri tüketerek tükenmek!
Küresel koşullar sinsice olumsuzlaşmaya devam ediyor ve gündem üzerinde belirleyici olarak beklentiler yolu ile kitleleri yönlendirmek giderek zorlaşıyor. Geride bıraktığımız hafta sonunda umulandan yüksek çıkan ABD istihdam verilerini ve olası sonuçlarını tartışmak durumunda kalınmıştı. Son günlerde ise Paris’te yaşanan terör saldırıları, Suriye konusundaki Viyana uzlaşısı ve G-20 gündemi ön plana çıktı. Vitrine tüketilmek üzere yeni tartışma konuları kondu, tepkiselliğin yönü ve hedefi değiştirilmeye çalışıldı! Kafalar karıştırıldı ve algılar kısmen köreltildi!
Küresel düzeyde, başta altın ve petrol olmak üzere emtia fiyatları geriledi. Döviz ve sermaye piyasaları ise kısmen direnmeye odaklanarak riskten kaçınma eğiliminin yeniden belirleyici olmasını engellemeye çalıştı. Birileri zaman kazandı, başka birileri kendileri adına doğruları yapma fırsatını kaçırdı! Hiçbiri hangi amaca veya kimlere hizmet ettiğini anlayamadı! Karar alma sorumluluğu taşıyanlar yeni ve geçici gündemler ile sürüklendi, koyun sürüsü gibi yönlendirildi! Sorunların ağırlaşması pahasına gün kurtarılmış oldu, insanlığın geleceğindeki ipotekler büyümeye devam etti!
Türkiye benzeri kendi sorunlarının ağırlığı altında bunalan ekonomiler, neler yaşandığını pek anlayamadı! Mevduat ve kredi faizlerinin yüksek düzeyini koruyor olmasının olası sonuçları dikkate alınmadı! Türk Lirasının son kayıplarını geri alabiliyor olmasında, Eylül ayında 95 milyon dolar fazla veren cari açıkta ve asgari ücret tartışmalarında teselli aradı! Olduğu gibi görünmekten kaçınanların ikiyüzlülüğü ve büyüyen çelişkiler tümü ile görmezden gelindi!
Ağustos ayında 27 milyon dolar ve Eylül’de 95 milyon dolar fazla veren cari açık rakamları, malum kesimlerin iddia ettiğinin aksine iyi şeyler söylemiyor. Ekonomimizin üçüncü çeyrekte büyüyemediğini, kırılganlığın arttığını ve ciddi bir kriz yaşamakta olduğumuzu haykırıyor. Söz konusu dönemde kurlar artmasa ve buna bağlı olarak güven endeksleri çöküşe geçmese, sonuç çok daha farklı olabilirdi. Bu aşamada döviz kurlarını yapay bir şekilde baskılayarak güven endekslerini diriltmeye çalışmak ve aynı zamanda asgari ücreti yüzde 30’lara yakın oranda yükseltmeye teşebbüs etmek nasıl bir anlayışın ürünü olabilir?
Galiba bizimkiler cari açığı yeniden patlatmaya ve bundan sonra gelecek kriz dalgasının daha yıkıcı olmasını mümkün kılmaya çalışıyor! Zira yapılanlar dış satım olanaklarını iyice daraltmak ve iç pazarı canlandırmak dışında pek bir işe yaramayacak, orta vadede yıkıcı olacak gibi görünüyor! Amaçlarının bu olduğunu düşünmüyoruz, fakat günü kurtarmak adına yapılanların muhtemel sonuçları başka bir amaca hizmet etmiyor! Ve sormak gerekiyor: yabancı yatırımcılar bu duruma düşmüş bir ekonominin riskini alır veya daha önce aldı ise kalmaya devam eder mi?
İyi niyet ve kısa vadeli bakış açılarının kesinlikle yeterli olmadığı bir dönemden geçiyoruz ve muhtemelen böyle olmaya devam edecek. Aksini iddia edenlerin aldığı kararların yan tesirleri, umulan faydayı çok fazlası ile aşacak! Gerçekçi olamayan ve aza tamah edemeyenler, çoğu hiç bulamayacak ve hatta elindekileri bile kaybedecek! Genel denge mantığını kavrayamadığı için tüccar mantığı ile karar alanlar ile içine düştüğü çaresizlik nedeniyle bu olumsuzluğa boyun eğenler, orta vade de herkesi daha fazla üzmekten başka bir şey yapamamış olacak!
Asgari ücret özellikle emek yoğun ürünlerin ihracatı açısından önemli bir maliyet unsurudur. Söz konusu rakamı sert bir şekilde yükseltmek ve Türk Lirasını küresel koşullardan bağımsız olarak hesapsızca değerlendirmeye çalışmak, ihracatçıların rekabet gücünü öldürür; kayıtlı istihdamı daraltır ve sorunlu kredi hacmini patlatır, yaşanmakta olan krizi dayanılmaz hale getirerek tüm ekonomiyi istikrarsızlaştırır.
Mevcut yapısal özellikler ve olumsuzlaşmayı sürdüren dış koşullar, düşük gelir grubunda yaşanan yoğunlaşmanın sebebi durumundadır. Sebeplere odaklanıp radikal değişiklikleri göze almadan, sonucu farklılaştırmaya çalışmak nafiledir!