Yapay görüntüler ve geleceğin gerçekleri...
Geçtiğimiz hafta boyunca Amerikan dolarının başta Euro olmak üzere diğer paralara karşı değer kaybettiğini, kâr realyasyonları sonucu sermaye ve emtia piyasalarının satış baskısı altında kaldığını gözlemledik. Bu eğilimler küresel düzeydeki endişeleri farklılaştırdı: Enflasyon ve faizlere ilişkin endişeler kısmen hafifler iken büyüme ve işsizliğe ilişkin olanlar daha ön plana çıkmaya başladı. Bu tablo para politikası cephesinde kısa vadede herhangi bir değişiklik yaşanması ihtimalini azaltırken, maliye politikasını şekillendirip uygulayan siyasi ifadeler üzerindeki baskının artacağı gerçeğini de öne çekti. ABD ekonomisinden gelen dördüncü çeyrek büyüme rakamı yukarıda yazdıklarımızı teğit eden bir görüntü sergiledi!..
Amerikan dolarının diğer paralara karşı değer kaybetmesi bir yandan küresel düzeyde sermaye piyasalarının kayıplarını geri almasına yardım etmiş, fakat diğer yandan başta petrol ve altın olmak üzere emtia fiyatlarını da hareketlendirerek maliyet kökenli enflasyon baskısını harekete geçirmişti. Büyümeyi olumsuz etkileyen sorunlar daha çözülmeden enflasyonun yükselmeye başlaması beklentiler yolu ile piyasayı yönlendirmeye çalışanların oyununu bozabilecek bir durumdu. Bu sebeple doların güçlenmesi gerektiğini öne sürüyor, bunun gerçekleşmesi durumunda emtia piyasalarının da gerileyeceğini, enflasyon baskısı azalacağı için de Merkez Bankalarının faizlere müdahale etmek zorunda kalmayacağını hesaplıyor ve gerçekleşmesi için çaba harcıyorlardı. Eğer ABD büyüme rakamları iyi gelir ise çok daha iyi olacaktı: dolar güçlenecek, sermaye piyasaları yüksek düzeyini koruyacak, ama emtia fiyatları gerileyecekti, bu sayede gelişmeler kontrol altında tutulacaktı. Kredi değerlendirme şirketlerinin bu gelişmeleri mümkün kılacak şekilde müdahil olması, hedge fonların da istenilen yönde devreye girmesi umulanın gerçekleşmesini kolaylaştırabilirdi.
Finansal piyasalar açısından şimdilik gelişmeler kontrol altındaymış gibi görünüyor. 2009 yılı ikinci yarısının ortalarına doğru kredi değerlendirme şirketlerinin devreye girmesi finansal piyasalarda eğilimlerin değişmeye başlamasında etkili oldu: doların değer kayıplarını geri almaya başlaması diğerlerini de etkiledi. ABD'den gelen üçüncü ve dördüncü çeyrek büyüme rakamları ise sermaye piyasalarındaki kayıpları sınırlarken umulduğu gibi emtia piyasalarını daha çok etkiledi veya bunun için özel çabalar devreye sokuldu. Üçüncü çeyrekte yüzde 2.2 oranında büyüyen ABD ekonomisi dördüncü çeyrekte yüzde 5.7 gibi oldukça yüksek bir oran yakalamış!.. Eh iki çeyrek dönemdir ekonomi büyüdüğüne göre durgunluktan çıkıldı demektir, sermaye piyasası riski taşıyanlar daha rahat uyuyabilir!.. Ancak Merkez Bankası'nın mevcut uygulamalarını aynen sürdürmesi için çaba harcanması gerekiyor diye düşünebilirsiniz, fakat merak etmeyin onlar da bu oyunun içinde!..
ABD'de 2009 yılının ikinci yarısı boyunca işsizlik artmış ama ekonomi hızlanan bir şekilde hem de son dört yılın rekorunu kırarak büyümüş! Son çeyrekteki büyümenin önemli kısmı stok artışından kaynaklanıyormuş... Bu stok artışı meselesi çok su kaldıracak zira dunrgunluktan çıkıldığı söylemi lafta kalabilir ve mali sektör ile siyasi irade arasındaki gerginlik kaçınılmaz olarak tırmanabilir, başka bir deyişle sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmayı tercih eden işbirliği bozulabilir, bu gelişmenin küresel sonuçları oldukça dramatik olabilir. Bernanke'nin tartışmalı bir şekilde yeniden seçilmesi, Obama'nın mali sektörü yeniden düzenlemek için Kongre'den yetki istemesi sistemik kırılganlığın arttığına işaret ediyor. Ayrıca doların güçlenmesi ABD riski alma isteğinin artmasından değil, küresel düzeyde risk alma isteğinin seri bir şekilde azalmasından kaynaklanıyor...
Büyüme rakamları durgunluktan çıkıldığı yorumunu ön plana çıkarsa da, sonucun stok artışından kaynaklanmış olması geleceğe yönelik beklentileri olumsuzlaştıracak. İşsizlik ve sorunlu krediler artabilecek ve bütçe açığı ile borçlanma ihtiyacı öngörülen seviyelerin üzerine çıkabilecek; Emtia piyasalarındaki gerileme sınırlı kalır iken sermaye piyasalarındaki kayıplar daha büyük olabilecek. Ödemeler sistemi ve bilançoları koruma amaçlı likidite bollaşması ise enflasyonist baskıları yeniden tırmandırabilecek. Sorunlar ciddi bedeller ödenmeden çözülmeyecek ve sürdürülebilir olmayan rotada ilerlemeye çalışmanın maliyeti artacak. Enflasyon ve durgunluğun birlikte yaşanması güvensizliği derinleştirecek.
Açıklanan büyüme rakamlarında baz etkisi ve stok artışı belirleyici ise durgunluktan çıkılmamış demektir. Aksi beklentiye göre piyasaları yönlendirenler büyük sıkıntıların sebebi olmak durumundan kurtulamayabilirler. Ağırlaşan küresel sorunlar nedeniyle küresel ekonomi dalgalı bir şekilde daralıyor, olumsuzluklar bölgesel bazda farklılaşıyor. İkinci dalga da merkez üssün Avrupa Birliği olma ihtimali artıyor. Euro değer kaybettikçe durgunluğa ek olarak enflasyon baskısı yükseliyor, her kafadan ayrı bir ses çıkıyor, küresel ekonominin daralması önlenemiyor. Avrupalı siyasilerin bir ay önce söyledikleri ile bugünküler arasındaki farklı gelişmelerin kontrolünü kaybettiklerini söylüyor. Avrupa Merkez Bankası'nın gelişmelere bakış açısı ile siyasilerinki ise farklılaşarak birbirinden uzaklaşıyor.
Sormak gerekiyor AB ekonomisinin daralması küresel ekonomiyi ve Türkiye'yi nasıl etkiler? Avrupa Merkez Bankası eski geleneksel çizgisini koruyabilir mi?
Devamında neler yaşanır?..
Biz önümüzü göremiyoruz, tünelin ucunun göründüğünü söyemek zorunda kalanlara itibar etmiyoruz...