Yapanlar (Doers), başaranlar (Achievers), şikayet edenler (Complainers) ve sürüklenenler (Floaters)

Ömer Gencal
Ömer Gencal EkoSpektrum: Piyasa ve Duygular omer.gencal@dunya.com

Geçtiğimiz hafta sonu, Lizbon Ya­rı Maratonu için Por­tekiz’in başkenti Liz­bon’daydım. Bu tür geziler benim için yal­nızca sporla sınırlı kal­mıyor; aynı zamanda o ülkenin tarihini, kültü­rünü ve insanlarını an­lamak adına büyük fır­satlar sunuyor. Şehre girer girmez meydanlarını, bu meydanlarda yükselen heykel­leri dikkatle inceliyor ve onla­rın kim olduğunu, ülke için ne­yi temsil ettiklerini anlamaya çalışıyorum.

Kalacağımız otele yakın Marquês de Pombal Meyda­nı’ndan geçerken, 1934 yılında tamamlanan Marki de Pombal heykelinin ihtişamlı görünü­mü dikkatimi çekti. Araştırdı­ğımda, bu anıtın, ülkesine yap­tığı katkılardan dolayı onur­landırılan Marki de Pombal için dikildiğini öğrendim. 18. yüzyılda Portekiz başbakanlı­ğı yapmış olan Pombal, 1755’te ülkeyi sarsan 9.5 büyüklüğün­deki yıkıcı depremin ardından Lizbon’u yeniden inşa etme­si ve gerçekleştirdiği reform­larla tarihe adını yazdırmış önemli bir figürdü. Heykelde Pombal güçlü bir duruşla res­medilirken, yanındaki aslan onun kararlı liderliğini ve re­formcu ruhunu simgeliyor.

Tarihte bu gibi büyük dönü­şümleri gerçekleştiren lider­ler, risk alan, yenilikçi ve ce­sur bireylerdi. 1488’de Barto­lomeu Dias’ın Ümit Burnu’nu geçmesi, 1498’de Vasco da Ga­ma’nın Hindistan’a deniz yo­lunu keşfetmesi, 1500’de Ped­ro Álvares Cabral’ın Brezil­ya’ya ulaşması ve Portekiz’in Afrika, Hindistan ve Doğu As­ya’da koloniler kurarak Liz­bon’u Avrupa’nın en zengin liman şehirlerinden biri hali­ne getirmesi, yalnızca bireysel cesaretin değil, aynı zamanda bir zihniyetin ürünüdür.

Bu tarihi figürleri düşündü­ğümde, iş hayatında ve günde­lik yaşamda etkileşimde bu­lunduğumuz insanların çalış­ma biçimleri ve görevlerini yerine getirme şekilleri ara­sında ne kadar büyük farklar olduğunu bir kez daha fark et­tim. Farklı karakterler, aynı organizasyon içinde bile birbi­rinden tamamen farklı iş yap­ma biçimlerine sahip olabilir.

Çalışan tipleri: Başaranlar, yapanlar, şikayet edenler ve sürüklenenler

Hemen hemen her organi­zasyonda aşağıdaki dört temel gruba rastlamak mümkündür:

1.Başaranlar (Achievers)

Eyleme geçen, risk alan, fi­kirlerini hayata geçiren kişi­lerdir. Çözüm odaklıdırlar ve inisiyatif alırlar. Neden-sonuç ilişkilerini değerlendirerek al­dıkları aksiyonun birkaç adım sonrasında yaratacağı etkileri hesaplarlar. Gelişimi ve yeni­liği teşvik ederler.

2.Yapanlar (Doers)

Verilen görevleri belirle­nen çerçevede, zaman kısıtla­malarına uyarak en iyi şekil­de tamamlamaya odaklanırlar. İşleri eksiksiz tamamlamaya çalışsalar da, süreç içinde or­taya çıkan sorunlara yönelik çözüm üretmekten kaçınırlar. Onlar için en önemli öncelik, işin zamanında ve eksiksiz ta­mamlanmasıdır.

3.Şikayet edenler (Comp­lainers)

Sürekli olumsuzluklara odaklanır, çözüm üretmek ye­rine eleştirmeyi tercih eder­ler. Mağdur psikolojisine yat­kındırlar, dış faktörleri suç­lama eğilimindedirler ve risk almaktan kaçınırlar. Yalnızca kendi verimsizliklerini artır­makla kalmaz, ekip dinamik­lerini bozarak genel motivas­yonu ve performansı da düşü­rürler.

4.Sürüklenenler (Floa­ters)

Net bir hedefleri, motivas­yonları ya da yönleri yoktur. Kararsız, pasif ve değişime karşı tepkisizdirler. Başkaları­nın yönlendirmesiyle hareket eder, günü kurtarmaya çalışır­lar. Kendi yollarını belirlemek yerine, rüzgar nereden eserse o yöne doğru hareket ederler.

Bu modeli destekleyen veriler

Bu tür çalışan gruplarına dair belirli istatistiklere ulaş­mak zor olsa da, Gallup’un Ça­lışan Bağlılığı Araştırması bi­ze bu konuda önemli ipuçları sunuyor.

Gallup’a göre, çalışanlar üç gruba ayrılıyor:

1-İşlerine tutkuyla bağlı olan ve organizasyonun hedef­lerine katkı sağlayan çalışan­lar (%21)

2-İşlerine duygusal olarak bağlı olmayan ve yalnızca görevlerini yerine getirenler (%60)

3-İşlerinden memnun olma­yan ve memnuniyetsizlik­lerini aktif olarak ifade eden çalışanlar (%19)

Bu oranları, yuka­rıda tanımladığımız dört grup ile paralel­lik kurarak yorumla­mak mümkün. Başa­ranların %21, Yapan­ların %60, Şikayet Edenler ve Sürükle­nenlerin toplamda %19 olduğunu söyle­mek yanlış olmaz.

Türk kültürü ve “icat çıkartma” sendromu

Türk kültüründeki atasöz­leri, toplumun değerlerini ve yaklaşımlarını yansıtması açısından oldukça önemlidir. “İcat çıkartma” ifadesi, bana her zaman statükoyu koruma, inisiyatif almama ve riskten kaçınma zihniyetini çağrıştır­mıştır.

Sanki toplum ve organizas­yonlar, Başaranlar (Achievers) yerine, Yapanlar (Doers) ye­tiştirmeye daha yatkın. Bir şeyleri sorgulamadan kabul eden, yenilik yerine kurallara uyan, sadece verilen işi yerine getiren bireyler tercih ediliyor gibi görünüyor.

Oysa Portekiz’in 14. ve 15. yüzyıldaki denizcilik keşifleri, o dönemin sınırlı imkanlarına rağmen büyük riskler alınarak gerçekleştirildi. Bu başarıları mümkün kılan, Achiever (Ba­şaran) bireyler ve onların ar­kasında sağlam bir Doer (Ya­panlar) kadrosunun bulun­masıydı. Ölçülebilir riskler almak, hata yapmayı bir öğ­renme süreci olarak görmek ve bunlardan ders çıkarmak, gelişimin temel taşlarıdır.

Peki, değişim mümkün mü?

Şu soruların cevaplarını bulmak kritik bir önem taşı­yor:

-Eğitimde hangi değişik­likler yapılabilir?

-Şirket kültürleri nasıl dö­nüşebilir?

-Bireyler bu dönüşümü na­sıl sağlayabilir?

Sonuç olarak, yenilikçi bi­reyler yetiştirmek istiyorsak, eğitim sistemimizde merak duygusunu öldürmeyen, hata yapmayı öğrenme sürecinin bir parçası olarak kabul eden bir yaklaşıma ihtiyacımız var.

Organizasyonlar da ve şir­ketlerde risk alan, çözüm üre­ten ve yenilikçi çalışanları teş­vik eden bir kültür ve sistem inşa etmelidir.

Ancak bu şekilde, “icat çı­kartmanın” korkulacak bir şey değil, ilerlemenin ve yeniliğin temel taşı olduğunu kavraya­biliriz. Cesur bireyler ve ça­lışanlar yetiştirmek, geleceği inşa etmek için atılması gere­ken en kritik adımdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ateş gibidir… 11 Mart 2025
Babiş… 18 Şubat 2025