Yanlışımı söyleyen, yanlışlarını söylediğim dostlar…

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

İnsanın çıplak gücü ile yapamadığını, aklını kullanarak bulduğu metot ve araçlarla yapması olan "teknoloji",yaşamı kolaylaştırdığı gibi, insanlara baskı yapmanın aracı olarak da kullanılıyor.

İnsanın fizik gücünün geçerli, olduğu, hayvan gücü, su gücü ve rüzgar gücü gibi organik enerji ile sınırlı olduğumuz çağlardan bu yana güç sahiplerinin yakalandıkları hastalıklar arasında "unutkanlık" ön sıralardaki yerini korur. Bu yargıya kanıt arıyorsanız barışçı yazar Amos Oz'un "Yahudiler iki bin yıl boyu, gücün etkisini sadece kendi sırtlarına inen kamçılar biçiminde tanıyordu. Son on yıllarda ise biz kendimizde güç kullanmaya muktediriz .Ama bu güç bizi zehirledi.Tekrar tekrar karşılaştığımız her sorunu güç kullanarak çözebileceğimizi zannediyoruz. Tıpkı atasözünde dendiği gibi: Elinde büyük çekiç olan adama bütün sorunlar çivi gibi görünür." Saptaması üstüne biraz düşünmek yeter.

Kadim Yahudi kaynakları, azınlıkta yaşadıkları toplumlarda gücün kamçısının acılarını hafifletmek için, insanı değerlerin yaşama tarzı haline getirilmesine yönelik olağanüstü çabanın abidesi gibidir. Yahudi kaynaklarında "güç kullanma ilkeleri" çok net bir anlatımla sunulur: Gücünüzün sınırlarını bilin, gücünüzü kullanma zamanını iyi seçin, asıl önemlisi gücünüzü kullandıktan sonra, geri dönüp sizi nasıl etkileyeceğini iyi hesaplayın!

Güçlü ve güçsüz ayırımının yapıldığı, haklı ve haksız ayırımının unutulduğu yerde, ilkeler, kurallar ve yasalar unutulur; güç sahipleri "kendine fren koyma ilkesini" anımsamazlar. O zaman insanlık adına "tamiri imkansız hatalar" bir çiğ gibi kendini büyüterek önüne geleni yıkar, bozar ve ezer geçer.

Varsayımlarımızın kendi kurgularımız olduğunu unutma noktasına geldiğimizde tehlikeli yola saparız; kurgularımızı hayatın öz gerçeği yerine koymaya başlar, kör inanç haline getirir; akıl tutulmasına uğrarız.

Akıl tutulması, hayatı açıklamaya yardımcı olan "kuramsal çerçevelerden" bizi yoksun bırakır. İşlerimizi "kısa ve özlü bilgilerle" açıklayamaz duruma gelebiliriz.Duyguların dilini unutabilir;aklın rehberliğini reddeder; perişanlıktan, çaresizlikten, kin ve öfkeden beslenen fanatik düşüncelerin seline kapılabiliriz. Kin ve öfkenin insan yüreğine yük, yüreğine gölge olduğunu da unutabiliriz.

Kendi kurguladığımız varsayımları kör inanç haline getirip,sorgulama dışı bıraktığımız zaman; "…benzerlik kurma ve karşılaştırmalar yaparak ilerleme" araçlarından kendimizi yoksunlaştırırız. İnsana zarar veren aşırı özgüven duygusunun eseri olur; açgözlülük ve sorumsuzluğumuzun çiğleri büyür; kibir ve üstünlük inancımız kabardıkça kabarır; görüntü tutkusu sağduyularımızı karartır ve fikirlerin yerini sloganlar alır.

Dünyaya açık durarak farklı kültürleri anlamayı öğrenme, onları kendi sınırları içinde algılama ve birlikte yaşama çağına doğru hızla ilerlerken, insana zarar veren aşırı özgüven gibi, insanı kendi sınırları içine kapayan aşırı özgüven eksikliği de bizi olmamız gereken yerden uzaklaştırır. 

Amos Oz'un dediklerine bir kez daha kulak vermeliyiz: "…Gücü,nefsi müdafaa temelinde önleyici bir araç yerine, sorunları ezmenin ve fikirleri yok etmenin aracı olarak kullanma yönündeki her girişim daha fazla felakete yol açacak…"

Bilincimizi kör eden unutkanlık hastalığını aşmanın yolu, sorgulamayı bir yaşam biçimi haline getirmedir. Doğrularımızın yanış olabileceğini söyleyen çevremizdeki insanların sayısını arttırmalıyız.

Sabah evimizden çıkarken şu duayı etmeliyiz: " Dilerim ki bugün de yanlışını söyleyebileceğim ve yanlışımı söyleyecek dostlara rastlarım"

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar