Yanlış politikaların muhtemel sonuçları
Yılın ilk ayları mevsimlik olarak Türkiye ekonomisinin nispeten durgun olduğu dönemlerdir. Fakat bu yılın ocak ayı bu açıdan normal bir görüntü sergilemiyor. Paranın devir hızındaki, iç talep daralmasına bağlı gerileme olağandışı bir döneme girildiğine işaret ediyor. Belli ki beklentiler aşırıya kaçan oranda bozulmuş, güvensizlik kritik eşiklere dayanmış, krizli dönemleri anımsatan şokların etkisi daha yoğun bir şekilde hissedilmeye başlamış. Tüketici güveni sarsılmış, üreticiler can havli ile çıkışı ihracatta aramaya başlamış, çok sağlıksız bir şekilde büyüyen hizmet sektörü ise ne yapacağını şaşırmış kurbanlık koyun gibi sessizce bekliyor. Trafiğe çıkan araç sayısı bile azalmış, büyük şehirlerdeki gürültü kirliliği bile belirgin bir şekilde gerilemiş, sanki fırtına öncesindeki sessizlik ve hareketsizlik ekonominin her tarafına çökmüş…
Bu sakinlik pek hayra alamet gibi görünmüyor. İç talebin bu kadar seri ve yüksek oranlı bir şekilde daralması herkesin evinde yaptığı hesabı bozmaya devam edebilir. Kur artışı ve kuraklık enflasyonu beslerken, işsizlik kontrolsüz bir şekilde artabilir. Her şeyin normale döneceğine inanan ve bekleyen sayısı azaldıkça eğilimlerin iyice olumsuzlaşması kaçınılmaz hale gelebilir.
Evet, Federal Reserve’nin parasal genişlemeyi kısma açıklaması ile sermaye hareketi yön değiştirmeye başladı ve bu durum Türkiye ve benzeri ekonomileri olumsuz etkileyecek. Siyasi kriz belirsizlik ve kırılganlığın çok tehlikeli seviyelerde gezinmesine katkı yapmaya devam edebilecek. Fakat bir an için durup sormak gerekiyor son on yılda yaşanan politikaların bugünümüz ve yarınımız üzerinde hiç mi etkisi yok? Ne ektiysek onu biçmiyor muyuz? Hangi sebeple olur ise olsun, günü kurtarmak adına sorunları ağırlaştırmak geleceğimize hazmedilemeyecek türde ipotekler koymadı mı? Bugün için yarını feda etmek doğru tercih miydi? Dengeli olamaz ve aşırılıklardan kaçınamaz iseniz elde ettiğimiz olumlulukları bile koruyamaz, ciddi sarsıntılar yaşamaktan kurtulamazsınız!..
Eğilimlerin sürdürülebilir olduğunu hesaba katmamak, koşulların hep bizim lehimize olmaya devam edeceğini varsayarak keyfiyeti arttırmak çok büyük ve telafisi imkansız bir hata idi. Küçük iken çözülmeyen sorunlar ağırlaştı ve Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya başladı. Yön değiştiren rüzgarlar artık bizi hiç istemediğimiz yerlere sürüklüyor. Zaman faktörü artık aleyhimize çalışıyor. Olup biteni anlamaya veya gerçekleri eğip bükerek kendimize benzetmeye çalışma girişimleri pek bir işe yaramıyor. Akıntıya karşı yüzülemiyor… Gerçeklere direnmek fayda etmiyor. Sandıktan çıkabilecek herhangi bir sonuçta durumu değiştirebilecek gibi görünmüyor... Yalnız ekonomi daralmayacak, sosyal ve siyasi istikrarsızlıkta kaçınılmaz olarak artacak. Tedbirli ve dengeli olamamanın, toplumsal uzlaşıyı arayıp gözetmemenin birikmiş maliyeti, çok ama çok ağır olabilecek. Beklentileri yönlendirerek veya farklı konularla gündem değiştirerek bu durumdan sıyrılmak mümkün olamayacak… Hesapsızca borçlanmanın ve bunları iyi kullanmamanın geleceği tüketmek olduğu daha iyi anlaşılacak, fakat iş işten geçmiş olacak!..