Yanlış politikalar ve Türkiye ekonomisi
Türkiye ekonomisinde son bir yıldır yaşanan daralma geleceğe yönelik belirsizliği artırıyor; zira olumsuzlukları tümüyle küresel krize ihale edip, uygulanan politikaları ve bunu başta üreten kesimler olmak üzere tüm etkilerini görmezden gelmek gerçekçi görünmüyor. Çin, Hindistan gibi ekonomiler iç talebini uyararak büyüyebilir, Rusya, Brezilya gibi zorunlu ihtiyaç mallarını ihraç edenler de bir şekilde yeni bir denge kurabilir; fakat söz konusu gelişmekte olan ekonomiler için öne sürülen çözüm yolları Türkiye için geçerli olamaz. 2000'li yıllarda uygulanan politikalar devam ettiği sürece ekonomimiz daralabilir ve sorunlarımız ağırlaşabilir.
2002-2008 döneminde ülkemizdeki sınai üretim, emek yoğun sektörlerdeki aşırı zorlanmaya rağmen çok ciddi artışlar sergiledi. Hem de ara malı ve hammadde girdilerindeki olağan dışı artışlara, ürün fiyatlarındaki net gerilemelere, yaratılan katma değer pastasındaki anormal küçülmeye rağmen! Mevcut politikaları tartışmak istemeyenler, bu mucizenin nasıl yaratıldığını ve bu çok olumsuz koşullarda daha ne kadar devam edebileceğini görmezden gelmekte ısrarlı oldular. Sınai üretim ve tarımda hızla büyüyen kırılganlığı gündemde tutmaya çalışanları dinlemedikleri gibi bazı sektörlerden çıkılması gerektiğini savundular. Adeta üretimi kademeli olarak tasfiye edecek politikalarda ısrarlı oldular, ürün fiyatlarında yaşanacak ekstra düşüş veya olası talep daralmasının yaratacağı dramatik kayıpları görmezden geldiler. Cari açığın büyümesini seyredip, finanse edebildiğimiz sürece sorun yoktur dedikleri gibi üretim cephesindeki kırılganlık artışına kayıtsız kaldılar.
Bugün için sebebi ne olursa olsun hem ürün fiyatları iyice olumsuzlaşan rekabet koşulları nedeniyle geriledi, hem de küresel talep anormal bir şekilde daraldı. İhracat ve dış ticaret hacmindeki daralma yüzde 40'lara ulaştı, bütçe açığı patlarken kamu finansman ihtiyacı hızla arttı, sorunlu kredilerdeki artış kabus olmaya başladı. Ekonomi hızla daralır iken işsizlik yükseldi, fiyat istikrarı anlamına gelmeyen enflasyon düşüşü anlamsız hale geldi. OECD ülkeleri içinde Türkiye'nin olumsuzluk rekorlarını kırmasının sebebi küresel kriz değil, tartışılmayan yanlış politikalardır; bu durum değişmediği sürece yeni pazar aramak ise nafile bir çabadır.
Türk Lirası'ndaki değerlenme ve bunun mümkün olması için tanımlanmış politika ve öncelikler sınai üretimi komaya sokmuştur. Ağırlaşmış sorunlar nedeniyle Türk Lirası'nın değer kaybına da tahammül yoktur; zira olası talep daralması ve dövizli veya dövize endeksli borlar nedeniyle bilançolarda yaşanacak tahribat katlanılabilir nitelikte değildir. Korku dağları büyümüş, basiretsizlik çok daha hızlı bir şekilde artmıştır. Mali sektör, kamu kesimi ve onları kuralsızlık şartı ile destekleyen yabancı sermaye lehine ve başta üretim olmak üzere diğerleri aleyhine transfer yaratan politikalar iflas etmiştir. Bugüne kadar açılan ekonomik paketler bu gerçeği tescil etmekte, fakat sıkıntıyı küresel krize fatura ederek devamını getirememektedir.
Üretim hızla yıpranır ve geriler iken hâlâ mali sektör ve kamu kesimini korumaya, yabancı sermayeyi üzmemeye çalışmak gerçeği algılama zorluğudur, körlüktür ve istikrarsızlıkta tırmanışı önlemeyecektir. Zira aşırlığı zorlamanın ek faturaları da önümüze gelecektir ve üreten kesimlerde güç kalmamıştır. IMF ile anlaşılması kendi lehine transfere bağımlı olanlara bir süre suni teneffüs anlamına gelebilir, fakat sorunların ağırlaşmasını önleyemez. Temel politik tercihler değişmediği sürece ekonomimizin dalga dalga yıpranması, daralma ve işsizlik artışının kronikleşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Büyüme ve istikrarı imkansızlaştıran politikalar bazı kesimleri mevcut statülerini korumalarına bir süre daha yardım edebilir; belli bir azınlık lehine ve çoğunluk aleyhine olan tercihler ise hem insanlık hukukuna aykırıdır hem de ülkeye ihanettir!..