Yanlış adreste hak arayanlar umduğunu bulamaz
Merkez Bankası Başkanı, Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından düzenlenen İhracatçı Birlikleri Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısında döviz kuruna ilişkin talep ve şikâyetleri yanıtlamış. Basına yansıyan aktarımlara bakılır ise toplantı körler ile sağırların birbirini ağırlamasına benzemiş, herhangi bir mesafe kat edilmesi mümkün olmamış. Aslında bu toplantıdan sorunun kökenine inebilecek herhangi bir gelişme beklemek zaten mümkün değildi. Zira ihracatçının durumu mevcut politika uygulamaları ve öncelikleri temsil eden paradigmanın değişmesini gerektiriyor; fakat ihracatçılar nedendir bilinmez böyle bir şey talep etmiyor; zaten böyle bir talep olsa bile bu konu Merkez Bankası'nı aşıyor, siyasi iradenin ilgi alanına görüyor. Durum böyle olunca ihracatçıların umutlarına kar yğmaya devam ediyor, bu durumu görmezden gelmeyi alışkanlık haline getirenler birşeyler yapıyormuş gibi görünmeyi sürdürüyorlar.
Evet döviz kuru önemlidir; hem yerli üretimin rekabet gücünü ve varlığını koruması açısından, hem de başta enflasyon olmak üzere makro ekonomik veriler açısından. Mevcut paradigma enflasyon ve buna bağlı değişkenler açısından döviz kurunun hayati önem taşıdığını düşünüyor ve Türk Lirası'nın aşırı değerli konumunu koruması açısından çaba harcıyor. Döviz kuru geriledikçe başta üretenler olmak üzere ihracatçılar nefes alamaz, faaliyetlerini sürdürümez hale geliyorlar. Başka bir deyişle mevcut paradigma enflasyon nedeniyle buünkü uygulamaların üretenler ve ihracatçıları bulanltıp çaresiz hale getireceğini çok iyi biliyor; günü kurtarmak adına demagoji yaparak ve sadece gazlarını alarak durumu geçiştirmeye çalışıyor.
İhracatçılar, Merkez Bankası'nın günlük döviz alımlarını artırmasını döviz rezervlerini yükseltmesini, faizleri bir miktar daha düşürmesini talep ediyor; fakat paradigma konusunu tartışmaktan kaçınıyor. Faizler düşer, döviz alımları artar ise hem döviz rezervlerinin hem de döviz kurunun artacağını varsaıyyor. Böyle bir durumun paradigma değişikliği gerektirmediğini ve muhataplarının Merkez Bankası olduğunu sanıyor ve kendilerini aldatmaktan öte bir şey yapmıyorlar... Eğer bir şekilde Türk Lirası'nın aşırı değerliliği ortadan kalkar, döviz kuru yükselir ise enflasyon ve faiz beklentilerinin de olumsuzlaşması kaçınılmazdır. Bu nedenle gerek siyasi irade, gerekse mali sektör ve dış kreditörler paradigmayı tartışmaktan kaçmakla bildiğini okumayı sürdürmektedir. Merkez Bankası, ancak enflasyon ve faiz beklentilerini bozacak bir durum olmadığı sürece döviz alabilir, faizleri düşürebilir ve rezervlerini artırmaya çalışabilir; eğer enflasyon ve faiz beklentilerinde bir bozulma söz konusu olmaya başlar ise döviz alımlarını durdurup, satışa geçebliir veya rezervlerini mali sistemin kullanımına açabilir. Bu gerçekleri bile bile paradigma değişikliği için siyasi irade ile görüşmek ve onları değişikliğe zorlamak yerine Merkez Bankası ile uğraşarak topu taca atmaktır, temsil ettiği kesimleri aldatmaktır.
Hem döviz kurunun yükselmesi ve ihracatçının hesaben rahatlaması, hem de enflasyon beklentilerinin faizler düşmesine rağmen bozulmaması ancak bir koşulda mümkün olabilir. Küresel ekonomik daralma, deflasyonist baskıların artması ve hammadde fiyatlarının hatırı sayılır ölçüde gerilemesi Merkez Bankası'nın 2008 yılı son çeyreği ve 2009 yılındaki uygulamaları böyle bir döneme rastlamıştır. Ancak bu kez de fiyat tutturmak sorun olmaktan bir süre için çıksa bile pazarlardaki anormal daralma üretici ve ihracatçıların rahatlamasına izin vermemiştir.
Önümüzdeki dönemde durum böyle olmayacaktır; zira deflasyondan kaçınmak adına ciddi bir parasal genişleme yaşanmıştır ve böyle olmaya devam etme zorunluluğu söz konusudur. Başka bir deyişle maliyet kökenli enflasyonist baskılar giderek artacaktır. Mevcut paradigma çerçevesinde enflasyon beklentilerinin bozulmaması için Türk Lirası'nın daha da değerlenmesi için çaba harcanacaktır. Daha da aşırı değerli hale gelecek. Türk Lirası ve yükselen girdği fiyatları ihracatçılar ve üreticileri havlu atmaya zorlayacak, gelişmelerin kontrolden çıkması kaçınılmaz olacaktır. Mevcut paradigmayı her koşulda fanatikçe savunanlara veya siyasi iradeyi karşısına almamak uğruna tartışamayanlara sormak gerekiyor, bir şeylerin değişmesi için çok büyük felaketler mi yaşamak zorundayız? Gelişmeler tümüyle kontorledn çıkmadan akıl yolunu bulamayacak mıyız? Eğer öyle ise çok beklemek zorunda kalmayacağız!.. Böyle gider ise cari açık, işsizlik, sorunlu krediler yeni rekorlar kırmaya başlayacak, dayanılması imkânsız şiddette bir ekonomik deprem yaşanacak; sebebi de mevcut paradigma ve onu savunanlar ile tartışamayanlar olacak.
Eğer siyasi irade hem hükümet, hem de iktidar olduğunu kanıtlamak istiyor ise paradigmayı çok geç olmadan değiştirme basiretini göstersin. Üretenler havlu atmaya başladığında ekmek isteyenlere özgürlük satmaya çalışmak hiçbir şeyi düzeltmeyecek ve daha kötüye gitmesini önleyemeyecek. Anayasa'dan önce mevcut tercihlerin acilen değişmesi gerekiyor...
Rekabet gücü enflasyonist beklentilerden daha önemli hale gelmediği, tercih bu yönde kullanılmadığı sürece üretenler telef olmaya devam edecek...